İçimizdeki boşluğa tutunarak umut etmeye çalışıyoruz:
Bizim rüyalarımız olmadan dünya güzel olamaz
Bizim şarkılarımız olmadan insan sevmeyi bilemez
Bizim merhametimiz olmadan tanrı kimseyi bağışlayamaz
Bizim dudaklarımız gülmeden çocuklarımız çiçek açamaz.
"Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne güz, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte... İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık. İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken duvarlara dalıp dalıp gitmesi. Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık. Ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde kendi sesiyle silinmek. Birdenbire büyümesi
Tanrılar arasında insan yalnızlığı mı
İnsanlar arasında insan yalnızlığı mı?
Korkusu küçük düşürüyor hayatımızı.
Ne diyordu ince şeylerin annesi
Ötekini oku, derinde dipte duranı.
Kilisenin bahçesinde mumdan bir harita
Bütün göç yollarının iki ucuna tutunmuş
Geride kalmanın cezasıyım diyor-
Biliyor musun, hoyratlık değil de
İncelik yakıyor canımı...
Bu kalabalıkta bu tenhalık--
Sevgilim, bütün sözlerimi
Mazlumların rüyasından seçtim ben.
Budur, düşünmeden bildiğim
Budur, ayaklarına serdiğim has bahçe...
Seni yalnız bıraktım diye
Mezarından bile koşarak geliyorum eve.
Islık çalan odalarda
Konuşuyorum konuşuyorum konuşuyorum.
Uzaktan gelmişim, ağzımda sabahın çiy taneleri
Çocuklaşma diyerek çekiyorsun ağzını.
Sonra kaldırıyorum başımı, pencere değil
Sıralı kirpikler gibi çocuk ölüleri.
İnsan acısından utanır mı
Döktüğüm yaşlarla zehirleniyorum.
Bizden geçti de, demiştin, hepsi ölümün rahminde
Bu çocuklar nasıl yaşayacaklar bu ülkede.
Antakya'dayız, Vakıflı Köyü'nde kalbimizi seviyoruz
Bu iyilik içinde kimin
O çocuk oturmuş çarşılar ortasına
Bir güz kederiyle iplik iplik ağlıyor
Babam olsaydı
babam olsaydı
babam olsaydı...
Işıklı vitrinler önünde simsiyah bir leke
Çocuk ağlamıyor
Almış kanatlarına bütün özlemlerini
Bir turna sürüsü gözlerinin burcunda
Akşamı parçalaya parçalaya uçuyor..
Babam gelirdi ve akşam olurdu.
Bahçedeki akasya ağacı, gun boyu biriktirdiği kuşları,
birer hayal topu olarak uzatırdı yatağımıza.
Siyah-beyaz bir fotoğraf gibi gelirdi babam.
Kamyonlar hep geceleri, hep uzaklara giderdi.
Ben o zamanlar butun babaları susar sanırdım.
Yalnızca gaz lambasıyla konuşan bir diş gıcırtısıydı babam.
Kapılar titreyerek açılır, titreyerek kapanırdı.
Tanrıyı ve uzun konuşanları sevmezdi hiç.
Babamdan yapılmış bir korkuydu dunya.
BÜTÜN ŞİİRLERİ-3
Güneş tanrım. / Yağmur annem. / Toprak ömrüm. / Bir su damlasından sonsuzluk veren hayat... / bir su damlasına kur mezarımı.
YALNIZLIK HECELERİ
Köknar ağacının dibine oturdum
Akdenizdi. İkiz guneşti
Ayaklanan bir kadın yüzüydü
Yaramı sever gibi sevdim gelincikleri
Taslara sesini veriyordu ruzgâr
Eğildim telası önünde kertenkelenin
Dağlar mavi bir zamandı
Otlarda soluk alıyordu tanrı
Sevdiğim kadınlardan bir mucize
Butun acılarımın dışına çıktım
Elinden tuttum çocuk babamın
Annem yeni doğuru
Bu kitap, bizim sagu, mersiye, ağıt geleneğimize, göç edeni de burada tutan, yaşatan yepyeni bir özellik getiriyor. Üç kadim kavram, yaşamın üç büyük izleği, aşk, yalnızlık ve ölüm, şiirden şiire iç içe geçerek birbirinin kapısını çalıyor. Sonra üçü birlikte gelip hepimizin hayatına doluyor. Yaşıyoruz Sessizce, aşkın, emeğin ve dünyanın ölümle bir daha yüceltildiği bir varoluş simyası.
- Şeref Birsel
Sarkaç durdu. Kapı yok.
Ayna buğulanmıyor.
Tanrı bitti.
Ölüm değil büyük ceza
Her zerresi yalnızlık
Bir d
"Dönüp elli yıla varan zamana bakıyorum. İçimde göllenen güzel acılara, ıslık çalan sokaklara, saçlarını duvarlarda tarayan arkadaşlarıma. Derinlerde bir çocuk sessizce fısıldıyor: İyi ki şiir yazmışsın. İyi ki yazmışım diyorum ben de. İyi ki kalbim, dünyanın bütün mazlumlarının kederiyle ve sevinciyle çarpmış. İyi ki gaz lambasının duvarlara çizdiği o büyülü resimlerin zamanında büyümüşüm. İyi ki devrim düşüncesi beni insanların acılarına ve rüyalarına getirmiş. İyi ki Ömür Hanım, o büyük yalnızlıkta elimd
BAŞ DÖNMESİ
Çığlığı yansıtmayan tek bir dize var mıdır?*
Ve biz bulutlara gömdük çocuklarımızı
Ve biz çocuklarımızın kirpiklerine astık babalarını
Ve biz öldürenden hayatımızı bağışlamasını bekledik
Ve biz katilimizle geleceğe şarkılar söyledik
Ve biz yoksulluğun acısından sessizce uzaklaştık
Ve biz kadınlarımızı arzularından tavanlara astık
Var mıdır gerçekten tek bir dize
İnsanın haysiyetinden doğmamış olsun...
*Aragon
Buradan dağlara bakarım. Gün, eteklerini toplayıp giderken bir küçük anne gelir. Yatağındaki boşluğa bakar. Tülbentlerini açar, katlar. Kırlentleri düzeltir. Kitapları toplar. Çocukları sorar. Gözyaşımı kurular. "Göğsümdeki çiçeklerin dili yok, unutma." Evine gülümser. Alın çizgilerimi düzeltir. Sonsuzluğun ağzıyla öper. Yalnızlığımı alır. Yalnızlığını verir. "Ölüler, yaşayanlarda yaşar, bunu hiç unutma."
Buradan dağlara...
"Yaratım süreci, algılanan gerçekliğin insan zihninin bilinmeyen labirentlerinden geçerek hece hece söze dönüştüğü karmakarışık bir süreçtir. İnsanı gerçeklikten koparır. Dünyayı bir uğultuya dönüştürür. Hem akıl dışıdır hem de sürekli aklın müdahalesini arar. Ama bu akıl, bu müdahale neredeyse tümüyle sezgiye dönüşmüştür. Akıl bir anlamda kalbin içinde erimiştir. Bunun tersi de doğrudur. Günlerdir huzursuz eden sorun, tam bir gerilim halini almıştır. Çok bilinmeyenli bir matematik problemi, binlerce çözümü
"Git. Kapan. Yeterince yol biriktirdin. Küçük kasabalardan akşamların var. Sabah indiğin şehirlerin buğulu kalbi senin. Her çaresizlikten binlerce dalgınlık edindin. Bir gölge bilgisi olduysan, ışıkları unutma. Hayal için, acı verdiğin kadınların kirpikleri yeter. Güzel pişmanlıkların var. Sevinçlerini azımsama. Kaç çocuk, hayatına boşluk olarak ekledi seni. Kaç hayattan yalnızlığın var, ömrünü büyütecek. Ne kadar acı verirse versin, seni doğuran bir kalabalığın oldu. Dersini tenha çalıştın. İncinmek için k
Git. Yanlışı olmayandan koru kendini. Dağ koyaklarının rüyasını uyu. Gecenin sahibi korku değil her zaman. Üstünü örtecek bir yurtsuz bulunur elbet. Mahşerini sev. Onu sen kurdun. (...) Git. Kapan. Gör, yalnızlığın yatışmaz kalabalığını.
Öyle çabuk dönüp gidiyor ki insanlar. Sesiniz ağzınızda dağılıp kalıyor. Kimin gülüşünü biraz araladıysam dişleri ıslık çalıyordu. (...) Güvenlik duygusundan başka akçesi, metaı olmayan bu pazar yerinde kiminle hangi acıyı yürüyebilirsin ki...
Toplam 17 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.