Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 23 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Sir Arthur Conan Doyleun akıl yürütme yeteneği çok güçlü Edinburghlu bir öğretmenden esinlenerek yarattığı Sherlock Holmes, 1877de yayımlanan Kızıl İpucunda ilk kez boy gösterdi. Arkadaşı Dr. Watson ve düşmanı Prof. Moriarty ile birlikte birçok filmin de kahramanı olarak ün kazandı. Doyleun yazdığı tarihi romanlar ve tiyatro oyunları Sherlock Holmesun kazandığı ünün gölgesinde kaldı. .... Dörtlerin Yeminininde hırs ve entrikanın yol açtığı bir cinayetle düğümlenen olaylar, Holmesun rastlantıları birer de
“Benim Don Sandalio’m dernekte satranç oynayan değil, diğeri; beni ruhumun derinliklerine sokan, peşimi bırakmayan Don Sandalio; onun hayalini kuruyorum, hatta onunla birlikte acı çekiyorum.” İnsanlara ve aptallıklarına katlanamaz hale gelen bir adam, sahil kenarında inzivaya çekilir fakat burada da insanlardan sıyrılamaz. Her gün gittiği dernekte satrancı adeta kutsal bir görevi yerine getirir gibi ustalıkla oynayan Don Sandalio’yla tanışır. Bu suskun adam, sıradan hayatının en büyük gizemi, çözmek isteme
“Bir roman nasıl oluşturulur, iyi bir soru ama roman ne için ve neden oluşturulur diye sorulması daha doğru olur. Bir roman ne için veya neden oluşturulur? Romancı olmak için. İyi de ne için romancı olunur? Okura dönüşmek, kişinin okurla bir olmasını sağlamak için. Ve kişi ancak ve ancak hem romancı hem de romanın okuru olduğunda her ikisi birden radikal yalnızlıklarından kurtulmayı başarabilir. Bir olmayı başarır başarmaz da güncellenir ve güncellenerek ebedileşirler.”
Ses tonu bir harikaydı, meleksi bir sesti onunki, duyanı ağlatırdı. Büyük ayinlerde ya da törenlerde duanın giriş bölümünü okurken tüm kiliseyi titretir, dinleyen herkesin adeta içine işlerdi. Duası, yakarışı, kiliseden taşar gölün üstünde asılı kalır, dağın eteklerine konardı. Hele ki cuma ayinlerinde okunan “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” duasına sıra geldiğinde tüm köy halkını poyraz ayazı esmiş gibi bir titreme alırdı. Adeta nesiller boyu annelerin kederlerini dibine bıraktığı o eski çarmıhtaki
Tükendi
Laín Entralgo’nun “İspanyol bilincinin ve kişiliğinin uyanışı” biçiminde nitelediği “98 Kuşağı” yazarlarından Miguel de Unamuno (1864-1936) Madrid Complutense Üniversitesi’nde felsefe doktorasını tamamladıktan sonra atandığı Salamanca Üniversitesi’nde ders verirken bir yandan da deneme ve makalelerini yay›mlamaya başladı. Yönetim karşıtı yazıları yüzünden işine son verildi ve Fuerteventura Adas›’na sürüldü. Ancak 1931’de Cumhuriyet’in kuruluşuyla aynı üniversiteye rektör olarak atandı. Tarihsel roman
Tükendi
20. yüzyılın en önemli varoluşçu düşünürlerinden olan Miguel de Una - muno roman, öykü, şiir, anı, deneme gibi birçok farklı yazın tür ünde çağını aşan eserler ortaya koymuştur. Türler farklı olsa da onun düşünce ve yazın dünyasının temel meselesi aslında hiç değişmemiştir. Yaşamın Trajik Duygusu'nda akıl ve kalp arasında paradoksal olarak gör üneni bir trajedi olarak tanımlayan Unamuno, kendi iç hesaplaşmasını bir sohbet üslubuyla okuy ucuya da açarak sonunda ışık olan yola işaret ediyor. Ölümlü insanın dü
Bazıları vardır, sevmedikleri halde sevilmek isterler; kendini feda eden kadından uçsuz bucaksız bir sevgi ve sadakat beklemekte haklı olduklarını sanırlar. Bazıları vardır, meşhur bir güzelle evlenirler; niçin? Onunla böbürlenmek, onu yanlarında bulundurmak, ehlileşmiş bir dişi aslan gezdirir gibi onu beraberlerinde gezdirmek ve, İşte benim kraliçem! Bakın, bana ne kadar da itaatli, ne kadar bağlı, diyebilmek isterler de onun için. Hiç bu kafada bir insan, kraliçesini sevebilir mi? Miguel de Unamuno'nun
Tükendi
1898 kuşağının en güçlü kalemlerinden Miguel de Unamuno'nun felsefesinin ve yazınının timsali olarak görülebilecek Üç Örnek Öykü ve Bir Önsöz'de dönüm noktasındaki İspanya'ya gökten üç elma düşüyor. Ancak bu elmaların tadı çok acı! Tutkuya, gurura, kıskançlığa ve aşka dair eskimeyen fikirler içeren her ibret dolu hikâyesinde Unamuno insanlık durumuna zamanının ötesinde bir varoluşçu pencereden bakarak absürd doğamızı ve ihtiraslarımızı abartısız, sade ancak oldukça çarpıcı bir dille resmediyor.
"Her erkek bir dünyadır, Gertrudis." "Ve her kadın da bir ay. Öyle değil mi Don Juan?" "Her kadın bir sema olabilir." "Çocuklar her şeyi bizden daha iyi anlıyorlar. Hem de hiçbir şeyi unutmazlar. Eğer şimdi kavramıyorlarsa, yarın kavrayacaklardır. Çocuğun gördüğü, işittiği bu türden şeyler onun ruhu için bir tohum gibidir, filizlenir ve meyve verir." "Zavallı dindar kadınlar, onun vaazını dinlerken, tek sözcüğünü bile anlamadan bazen ağladıklarını söylerlerdi bana. Şimdi nedenin anlıyorum bunun. Tek başına
Kendi topraklarının acısını taşıyan renklerine duyarlı İspanyol yazar Miguel De Unamuno varoluşçuluğun önemli temsilcilerinden biri. Faşizme ve monarşiye karşı duran yazar, okuru felsefenin eşiğinden geçiriyor. Cevaplanması zor sorularla baş başa bırakıyor. İspanyolca aslından özgün çevrilen Üç Örnek Hikaye Bir Ön Söz de İspanya'nın toplumsal yapısından iktidar örüntülerine sınıflar arasındaki eşitsizlikten kadınların hayatına kadar pek çok konuyu içeriyor. Unamuno, bütün bu meseleleri yaşadıklarının vakar
Tükendi
Unamuno, bu romanında satranç oyunu için iki kişinin paylaştığı yalnızlık yorumunu getiriyor. Kahramanımız usta oyuncu Don Sandalio, kendini soyutlayarak adeta kutsal bir görevi yerine getiriyor ya da dini bir eylemi gerçekleştirirmişçesine satrancın derinliklerine girebiliyor. Okuyucuya da İspanyol filozof/yazar Miguel De Unamuno'nun oyun içinde oyun kurduğu bu deneyime ortak olmak kalıyor. " Robinson Crusoe yalnızdı. Gustave Flaubert yalnızdı ve insan ahmaklığına katlanamıyordu,bence Don Sandalio da yalnı
Sis
Ne büyük acılar ne de büyük sevinçler öldürür insanları; bu yüzden bu acı ve sevinçler, küçük küçük değersiz şeylerden oluşmuş muazzam bir sisle sarılı gözükürler. Evet, işte hayat dediğin; bir sis olup olacağı! Hayat bir sistir. Şair García Lorca'nın, yurttaşı Miguel de Unamuno'yu "ilk İspanyol" diye nitelemesi, yazarın, eserlerinde İspanya insanının psikolojisi ve karakterini ustalıkla belirlemesinden gelir. Unamuno'ya göre hayat ölümlüdür ama sanat hayatı ebedileştirir. Belki tek teselli de budur. Sis
Lo más importante en Niebla, podríamos decir, no es el argumento, la historia que se nos narra y que queda en segundo plano, sino las reflexiones filosóficas de Unamuno. Estas cuestiones quedan reflejadas en la historia de Augusto Pérez: Augusto se cruza con una mujer por la calle, y se enamora al instante de sus ojos. Desde ese momento, hace todo lo posible por conocerla y hacerla su mujer. El tema principal del libro, sin embargo, no es el amor, ni el intento de su protagonista de conseguir el amor de E
Tükendi
Siguiendo el título cervantino, Miguel de Unamuno, después de haber publicado ya Abel Sánchez y Niebla, se reivindica ante sus críticos en el prólogo de esta obra, en la que se declara un escritor realista, narrando en su obra relatos de contenido moral y educativo. Las tres narraciones breves que le siguen hablan principalmente de la soledad de sus personajes, de sus "luchadores" dice textualmente Unamuno, refiriéndose a su realidad, entendida como su psicología propia y única. Los relatos, por tanto, se
Tükendi
Sis
Miguel de Unamuno (1864-1936) : Gerek Aşk ve Pedagoji, Sis ve Tula Teyze romanları, gerekse en tanınmışı olan Yaşamın Trajik Duygusu gibi felsefi denemeleri düşünüldüğünde, Unamuno, 20.yüzyıl İspanyol yazarın en çarpıcı romanlarından biri sayılan sis (1914) ise, Unamuno'nun ölümünden 70 yıl sonra nihayet İspanyolca aslından yapılan bir çeviriyle okurla buluşmaktadır.
Miguel de Unamuno'nun, Pascal'ın Düşünceler'ini andıran Günlükler'i yazarın 1902'den sonra yayımladığı kitaplarını anlamak için ideal bir kılavuz. Toplumsal düzene, biçimciliğe ve entelektüelliğe başkaldıran genç bir üniversite öğrencisi, okuduğu metinler aracılığıyla Tanrı'ya ulaşmayı deniyor. Yazarın inanç dahil "bildiği tüm şeyleri" yeniden sorguladığı varoluşsal krizini yansıtan çarpıcı sözcük oyunları ve aforizmalar, okurları kendi hayatları üstüne düşünmeye çağırıyor. Günlükler, Unamuno'nun hayatın
Tükendi
"Bir aforizma yazmak için ara verir ve sonra devam eder: ‘Diyordum ki evladım, sağduyulu kişilerle fazla temas etme çünkü hiç saçmalamayan birisi, yemin olsun sana, aptalın önde gidenidir. Özel bir şırıngayla herkesin şakaklarından kanına dört paradoks, üç kaos ve bir ütopyadan oluşan bir serum zerk edebilsek kurtulurduk. Cehalet mutluluğundan kaç. İhtiyarların tecrübe dedikleri şeye inanma, günde yüz kere dua eden bir mübarek, yıllarca dua etmeyenden, dua ettiği için daha iyi biliyor değildir. Ayrıca, sade
Tükendi
Hakikat özgürleştirir, mutlu kılar mı, yoksa bilmemek, cehalet midir mutluluğun temeli? Peki ya bilip de söylememekteki ikiyüzlülükle nasıl yaşanır? İnançla inançsızlığın, kitleyle bireyin müphem, tekinsiz ilişkisinin karanlıklarına dalar ve o karanlıklardan elmas değerinde bir öykü çıkarır Unamuno 1931'de... "İçine şeytan kaçmışların ünlü şifacısı Don Manuel'imizin -nedenini bilmesem de- Şeytan'a inanmadığını düşünerek oradan ayrıldım."
Tükendi
Quid ad aeternitatem? Unamuno felsefesi bu temel soruyla yola çıkar: İnsan kendi canına karşılık ne verebilir? Ebediyetin yanında ne ehemmiyet taşır? Bu sorunun cevabı, Unamuno için gün gibi aşikârdır, zira onun için ebediyet karşısında her şey teferruattır. Ölümsüzlüğü hayatının tam ortasına yerleştiren Unamunonun trajedisi, bu en hayati sorun üzerine zıt görüşler sunan aklının ve duygularının çelişmesinden doğar ve bu trajedi İspanyol filozofun bilinçsiz bir ölümsüzlükle yetinmemesinden, bu ölümsüzlüğe ki
Abel Sanchez tutku ve kıskançlığın, 1921´de yazdığı Tula Teyze fedakarlık ve kendini adayışın insanın varoluşunu çevreleyen bir anlama nasıl dönüştüğünü anlatır
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 23 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1