Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 18 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Nerval, Baudelaire, Rimbaud ve Mallarmé'den 24'er şiirin yeni çevirisi... Her şair üzerine birer deneme... Baudelaire'in şiirle ilgili deyimini – Mistik Taç – başlık yapan bu kitap, 19. yüzyıl Fransız şiirinin, aynı zamanda modern şiirin de öncüleri konumundaki dört dev şairine yeni bir yaklaşım sunuyor. - Ahmet Soysal
Tükendi
Şankara, M.S. 8. yüzyılın başında yaşamış büyük Hint düşünürüdür. Veda metinlerine dayanan Hinduizm'in düşüncedeki doruk noktasıdır. Şankara, Veda'ların sonu ya da sonucu anlamına gelen ve temelinde başat Upanişad'lardan oluşan Vedanta sistemini, özellikle Upanişad'lara ve Brahmasutra'lara yaptığı dev Tefsir'lerle aşılmamış bir yetkinliğe eriştirmiştir. Şankara'nın geliştirdiği düşünce çizgisi Advaita-Vedanta diye nitelendirilmektedir: İkili-Olmayan Vedanta. Bu çizgi, Vedanta geleneğine uygun olarak Kendi
Tükendi
Ege, Türkiye'nin doğa tahribatında en çok acı çeken, mücadeleye ilk başlayan ve başı çeken bölgesi. İzmir, bu mücadeleyi veren insanları buluşturan, onlara ilham veren şehir. Yazarımız Ahmet Soysal, İzmir'den, Ege'den yükselen etkili bir haykırış. İnsan merkezli bakış açısıyla, zaten insanların meydana getirdiği problemleri çözmek mümkün değil. Bakış açımızı değiştirmek, dayanışmak için daha incelikli düşünmeli, durup kuşbakışı bakmayı yeniden denemeli ve omuz omuza vermeliyiz. Ahmet Soysal yazıları ve etki
Tükendi
Buradaki ilk denemem, Oluş ve Zaman'da zamanın özsel bir belirlenimini tanımlayan ekstatikon kavramına odaklanmakta. "Ekstatik-olan", kendi dışında olan'ı belirtiyor. Heidegger, kitapta, sıklıkla, zamanın "ekstaz'ları" deyimini de kullanmakta. Bu kavrama odaklanan ilk denemede, zaman, bizzat Oluş ve Zaman'da bu kavrama tanınan ayrıcalıkla uyumlu olarak, henüz uzay kavramıyla birlikte ele alınmıyor. Oysa ikinci denemenin yaklaşımını sunduğu Katkılar kitabında, zaman artık uzay'la bir eş-kökensellikte açıklan
Tükendi
"Batılı özünde felsefeyi görelileştirip, diğer düşünce geleneklerine açılma an'ı gelmiştir – bunların farklarıyla zenginleşecek bir toplu bakış oluşturmak için. Bu toplu bakış, şüphesiz, temellendirme eksikliğini telafi edemeyecektir ama felsefî olarak düşünme olgusu üzerine daha genel ya da daha nüanslandırılmış bir görüş elde edilmesini sağlayacaktır. Eğer felsefî düşünce temellendirme iddiasını kaybediyorsa, bu, onun ölmüş olduğu anlamına gelmez. Böyle bir görelileştirici toplu bakış, düşünceye bağlanan
Tükendi
?Buddha'dan sonra Küçük Taşıt'ın öğretileri yayılırken, Büyük Taşıt'ın (Mahayana'nın) öğretileri aynı yayılmayı göstermeyip, onların pratiği ve incelemesi bozulmaya yüz tutmuştu. Bu durumda iki kurucu usta ortaya çıktı: Nagarjuna ve Asanga. Nagarjuna (1.-2. yüzyıllara doğru) Orta'nın Sistemi'ni (madhyamaka) kurdu. Burada Türkçe'de çevirisi ilk kez sunulan Orta'nın İncelemesi Nagarjuna'nın temel teorik yapıtıdır. Bu eşsiz yapıtın etkisi yüzyıllar boyu Çin'de olsun, Japonya'da ve Hint-Tibet düşünce çevresinde
Tükendi
Bütün bunlardan (ve burada belirtmediğim ama yorumumda ortaya çıkan başka yanlardan), özel olarak Tao tö king metninin ve genel olarak Tao'culuğun hem tektanrıcı dinsel-mistik gelenekten hem de "Batı" felsefesi diye nitelendirilebilecek olandan farklı bir genel düşünce yaklaşımı sunduğu ortaya çıkmaktadır. Farklı bir kozmik anlayış, farklı bir yaşam anlayışı; farklı içkinlik ve gücüllük anlayışları; farklı bir etika, politika ve "epistemoloji" anlayışları; farklı bir mistik anlayışı... Tao'culuğun bu farkın
Tükendi
Canlı Alev'de aşk, nefs ve ruh buluşuyor. ?Ey canlı aşk alevi, Ki yumuşakça yaralamaktasın Nefs'imin en derin merkezini, Bitir, istersen, Kaldır, bu tatlı buluşmanın örtüsünü." San Juan de la Cruz Alev, hem aşk'a, hem de ruh'a göndermektedir (hem aşk'ın alevidir, hem de ruh'un). Söz konusu olan, ruh'un alevinin nefs'i yakıp (onu aşk'a dönüştürüp), nefs'i ruh'a dönüştürmesidir. Ruh'un alevinden, aşk'ın alevine ?geçiş" olmuştur; aşk'ın alevi ise ruh'un alevi ile özsel bir birlik içindedir ? yine ruh'
Tükendi
Ruhulkudüs'te bir tanrı-bilimi'nin (teoloji'nin), Ruh-Düşünce'de ve Ruh-Akıl'da bir olma-bilimi'nin (ontoloji'nin) ve bir bilgi teorisinin, Ruh-Nefs'te bir nefs-bilimi'nin (psikolojinin), Ruh-Anlam'da bir ahlak-bilimi'nin (etik'in) ve bir duyumsama-bilimi'nin (estetik'in) yanısıra, yine bir teoloji'nin, psikoloji'nin, ontoloji'nin ve bilgi teorisinin koşulu bulunmaktadır. Ruh konusunda araştırmanın genel başlığı, "Ruh'un Jenealojisi" olabilir (ya da: "Ruh'un Jenealojileri"). İzlenecek yol şöyle görünmekted
Tükendi
Uzun çizgi, düz değil, ama dolambaçlı, kıvrımlı bir çizgi. Sözden, sözün en yoğunundan, şiir sözünden başlıyor. Sonra sözün çizgisi, hüsnühat'tın çizgisi oluyor; çizginin dönüşümleri sürüyor: müzik, mimari, çağdaş sanat, sinema... Uzun çizgi, son metinde duygunun sessizliğinde son buluyor. Sonda, en yoksun insana rastlanıyor. Adsız bir dilencinin "bir an'lık" belirişi. Bütün ağırlık bu yoklukta, diyor son.
Tükendi
Birlikte ve Başka 1999da yayımlandı. Sonra başka felsefe yazıları geldi. Bunlar şimdi toplanıp Birlikte ve Başka IIyi oluşturuyor. Bu iki toplamı bir araya getirmeye karar verince de ilk kitap Birlikte ve Başka I, ikisinin ortak başlığı da Birlikte ve Başka I ve II oldu. Birlikte ve Başka I, üç eksene dayanmıştı (kısaca, alt başlıkta belirtilen: Toplum, Başkalık, Fenomenoloji). Bu düşünce eksenleri, ilk yayından sonra da akışlarını sürdürdü; bu sürüş olduğu gibi yeni kitaba (ikinci cilde) dökülmedi; bundan
Etika'nın son sözü, onun kapsamının ortalarındadır, merhamettir, devrim ve komünizm düşünceleridir, yoksulluğa, ırkçılığa karşı savaşımdır. Bu son söz, aynı anda onun ilk sözüdür.
Tükendi
Dağlarcanın Ahmet Soysala emanet ettiği 34 yeni şiir...Fazıl Hüsnü Dağlarca sevgisi buluşturdu onları ilk defa. Bundan tam 27 yıl önce... Ve o buluşmadan Beyaz dergisi çıktı. Yayını 13 yıl sürdü Beyazın... Şimdi, Dağlarca yok artık! Onun yokluğu Turgay Özen ve Ahmet Soysalı yeniden bir araya getirdi. Beyazı Hayykitap künyesiyle yeniden * yayımlıyorlar. Dağlarcaya sevgilerinin son sözü olarak, özel bir sayıyla..."Bütün bu şiirleri bana, Dağlarca, üç dört seferde, dergilerde yayımlamam için verdi. (...) Kısme
Tükendi
"Yetkin" anlamında "güzel" hat, ruhun biçimsel taleplerini gerçekleştirdiği ölçüde ruha "haz" verir. Tanrı sözü, onun insan yaradılışını özüne uygun olarak türemiş aracı yazı, ve yazının unsurlarının en yetkin biçimlerini alması - bütün bu an´ lar birbirine uyumludur, ve güzel yazıyı (hüsnühat´ ı) kendine yeterli ve mutlak geçerliliği olan bir biçimler evreni olarak ayırmaktadır. A.S.
Tükendi
(...) eğer felsefe, olguların olanaklılık koşullarını anlamakla yükümlü düşünce disipliniyse, o zaman söylenemez olanın alanına adım atıp, orada "vücutsal kendiliği" kavramaya çaba göstermelidir. Böyle bir çaba, söylenemez olanı söyleme yanılsamasına kapılmaz, ya da kapılmamalıdır. Bilir ki söylenemez olan, söylenemez kalacaktır. ama kavramsal çabanın yazısı söylenemez olanı çağrıştırabilir, ya da onu ölçüsünü yeniden koyabilir. Kavramlara söylemediklerini söyleterek. (Arka Kapak)
Tükendi
Bulutun ölü görüntüsüne öykünmüyorum; yaptığım, bir ölü görüntüyü taklit etmek değil. Bulutun duyumsadığım görüntüsü, ona uygun düşen içsel güçlerimle birlikte çalışmaya, işlemeye başlıyor: bulutu yaşıyorum, ya da yaşatıyorum. Görüntülediğim bulut, benim içsel yaşamamı -iç olarak yaşamamı- taşıyor. Her zaman bütün yaşamını ortaya koyar ressam. (Arka Kapak)
Tükendi
Denemelerdeki bakış açısı, felsefenin bakış açısıdır. Şiiri, "yaşamın sözcüklere dönüştüğü an" olarak tanımlayan, felsefenin bakış açısıyla şiire yaklaşan bu kitap, öznenin çığlığını öne çıkarıyor, ya da çığlık olarak özneyi: Şiir, öznenin kendi olanaklılığını sınadığı bir eşiktir. Bu uç deneyde her şair, her durumda tarihsel ve toplumsal bileşenleri de olan varoluş koşullarına göre kendine özgü şiddet niteliklerine erişir. Eşsiz Olan, o şairdir ve o şiiridir. Yakınlık, eleştirel sözün, o sözün yüklenmiş öz
Tükendi
Devrim! Eski zamanlarda kalmış bir sözcük diriliyor... Nerden geliyor bu inat, diye sorulacaktır. Günümüzün koşullarında, bu sözcüğün öne çıkarılması ciddiye alınmayacaktır. Bir hafifliğe, bir hastalığa, hatta bir züppeliğe bağlanacaktır. Değil mi ki artık, devrim kavramı, siyasi düşünce tarihinin ve kısacası siyasi tarihin, ancak akademik çalışmalara neden olacak bir konusu durumuna gelmiştir! Ya da sorumsuz grupçukların öne sürdükleri demode bir slogandır! Denilecektir ki: devrim yerine, otonomi mücadeles
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 18 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1