Mezopotamya Uygarlıkların beşiği, devletlerin ana vatanı, şimdi işgal altında; her karış toprağında tanklar, çizmeler, bombalar kol geziyor. Yağmalanmış, yıkım görmüş müzeleri birer kışlaya döndürülmüş; ünlü başkentleri talan edilmiş hoyrat ellerce, mahzun... O eski görkemden hiç eser yok, viranelere dönmüş, tarümar her yer, Gılgamış'ın diyarında. Assur imparatorlarının heybetli orduları, şakırtılarla geçip giden savaş arabalarının yerini tankların palet sesleri, patlayan bombalar almış artık. Önsöz'den

Bu kitapta, aşağıdaki soruların cevapları yer almaktadır. Yüzyıllarca yan yana yaşamış farklı etnik gurupların yaşadığı bu coğrafi mekanı ne denli tanıyoruz? Halklarını, bölgelerini, dağlarını, ırmaklarını, ovalarını ve kentlerini ne denli biliyoruz? Ekip biçtiğimiz toprağı daha önce kimler kullanıyordu? Bir kentten ötekine giderken yürüyüp geçtiğimiz yolları acaba bizden önce kimler kullanmıştı? Geçimlerini nasıl sağlamışlardı? Bunların sağlıklı yanıtlarını, yaşanan bu toprağın gizemlerini bilmek gerek...

Günümüzden iki bin sekiz yüz yıl kadar önce Urartu hükümdarları kendilerine başkent olarak Van'ı (eski Tuşpa) mesken tutmuşlardı. Van Kalesi kayalıkları şaşaalı sarayları, yüksek tapınakları ve güçlü askerî tesisleriyle Ön Asya dünyasının sayılı kentlerinden biri haline gelmişti. Görkem bir yandan da, kilometrelerce öteden görülebilen anıt mezarlarla ifade edilmişti, dünyaya kafa tutarcasına. Bu anıtlar sonsuza dek yaşayacağına inanılan bir devlet anlayışının tanıklığını yaparlar günümüzde. Van Kalesi Urart