Muzaffer Oruçoğlu'nun dört ciltlik roman dizisi Grizu, Türkiye'de kömür madenleri odağında işçi sınıfının gelişimini her bir ciltte ayrı bir tarihsel döneme odaklanarak ele alıyor. Yazarın başyapıtı olarak görebileceğimiz bu eseri bir çeşit belgesel roman olarak okumak da mümkün. Fakat Oruçoğlu Grizu'da da esrarlı, delişmen, taptaze roman dilinden ödün vermiyor.
Grizu, müthiş ayrıntılı saha anlatımına, madencilikle ilgili yakından gözlemlerle beslenen gerçekçiliğine, romanın arka planında her biri yakın dön
Muzaffer Oruçoğlu'nun dört ciltlik roman dizisi Grizu, Türkiye'de kömür madenleri odağında işçi sınıfının gelişimini her bir ciltte ayrı bir tarihsel döneme odaklanarak ele alıyor. Yazarın başyapıtı olarak görebileceğimiz bu eseri bir çeşit belgesel roman olarak okumak da mümkün. Fakat Oruçoğlu Grizu'da da esrarlı, delişmen, taptaze roman dilinden ödün vermiyor.
Grizu, müthiş ayrıntılı saha anlatımına, madencilikle ilgili yakından gözlemlerle beslenen gerçekçiliğine, romanın arka planında her biri yakın dön
Muzaffer Oruçoğlu'nun dört ciltlik roman dizisi Grizu, Türkiye'de kömür madenleri odağında işçi sınıfının gelişimini her bir ciltte ayrı bir tarihsel döneme odaklanarak ele alıyor. Yazarın başyapıtı olarak görebileceğimiz bu eseri bir çeşit belgesel roman olarak okumak da mümkün. Fakat Oruçoğlu Grizu'da da esrarlı, delişmen, taptaze roman dilinden ödün vermiyor.
Grizu, müthiş ayrıntılı saha anlatımına, madencilikle ilgili yakından gözlemlerle beslenen gerçekçiliğine, romanın arka planında her biri yakın dön
Muzaffer Oruçoğlu'nun dört ciltlik roman dizisi Grizu, Türkiye'de kömür madenleri odağında işçi sınıfının gelişimini her bir ciltte ayrı bir tarihsel döneme odaklanarak ele alıyor. Yazarın başyapıtı olarak görebileceğimiz bu eseri bir çeşit belgesel roman olarak okumak da mümkün. Fakat Oruçoğlu Grizu'da da esrarlı, delişmen, taptaze roman dilinden ödün vermiyor.
Grizu, müthiş ayrıntılı saha anlatımına, madencilikle ilgili yakından gözlemlerle beslenen gerçekçiliğine, romanın arka planında her biri yakın dön
"Işıltılar İmgeler: Ressamın Minör Dünyası", adına uygun bir üslupla kaleme alınmış öykülerden ve onlara eşlik eden yazarın kendi resim çalışmalarından oluşuyor. Resimle edebiyatın bu denli iç içe geçtiği, öyküleri okurken resime ve ressamların yaşam algılarına ilişkin bu denli ayrıntıya vakıf olunabilecek bir başka saf edebi eser Türkçede yok denebilir.
Öyküler duru, çoğul ve çatışkılı; yaşamın sakıncalı, hassas yerlerine çomak sokan, çıkış arayan, kışkırtan, sancılı bir dile sahip. Okur, bu dilin şiraz
"Bu tepeler ceylan rengindedir. Eskiden ceylanlar gezerdi bu tepelerde. Şimdi neredeler acaba? Bir tanesi önüme düşse de beni alıp Fırat'a, Fırat'ın ötesine, Rodi'me götürse. Yüreğim beni tüketti."
Muzaffer Oruçoğlu Fırat'ın ötesine götürüyor okuru Newroz'da. Dağlar sarptır belki oralarda, kış amansızdır ama Newroz'la gelir bahar.
"Fırat'ın öte yakası buralara benzemez. Birinin evine gittin mi sana bir tas soğuk su getirirler. İçtin mi, iyi bu yemek yemiş derler. İçmedin mi, hastadır herhal, yatağını seri
Masal, mış'lanmış gelecek. Erişilmezliği yaşamımıza taşıyan efsun. Bebek gamzesi. Geçmişimizde kalan, günümüze uğramayan ve sonsuzluğun ötesinden, mavi umut sisinden iri iri gülümseyen özgürleşme cinnetimiz. Masal, dolaysız, ışıklı, duru ve derin; yaşama açılan ilk bakışın ilk merakı gibi merak doğuran. Yabancılaşmamızın, sahra sukunetimizin, illetimizin panzehiri.
Lâl Dili
Hasetinin aynasında
Çarmıh çatlağı
Anakronik ışıltılar
Sitem çıngı çatışkı
Böyle gider herhal
Uslanmaz bunun aşkı
Anlatsam anlamıyor
Dünyanın en özgür en tatlı
En dürüst varlıkları aşüfteler
Bana pas vermezler
Verseler de
Ben onlara pas vermem
diyemem
Çünkü
Elimde değil
Önümde
Varlığın ayak izlerine düşen kırıntılar, ayak izlerinden çıktılar, birleştiler, ateşe dönüştüler, Londra'yı bir ucundan yakıp yağmaladılar. Prensin şatafatlı düğününden sonra, Londra'ya, Chartist'lerin ve Oliver Twist'lerin kentine bu yakıştı. Sabit anlamlar ve değerler irkildi. Daha önce Paris'i aynı duruma düşürmüşlerdi. Yıkıcıların işi budur. Mülk ve devlet sahiplerini yıkmak. Özgün ve berrak, dolaysız ve yalın vuruşlarla yerleşik bilinci parçalamak. Böyle bir çağda, insanın en güzel eylemidir, yıkmak. D
İnkarlama
Hücrem inkar
Ben inkarın inkarı
Sürülmüş sigaya manam
Manam ketum
Alengirli bulanık arı
Manam müşkülümün narı
Narımın narında gizli
İnkarımın inkarı.
Uzun yolculuklar hem yolla, hem hayatla olan ilişkimizi değiştirir kimi zaman. Edebiyatın içinde yaptığımız yolculuklar da biraz böyle değil midir aslında?
Yazarken ve okurken sözcüklerle çıktığımız bu yolculuğu somut bir hale dönüştürelim, gerçek bir yolculukla birleştirelim istedik. Sanırım daha çok bunun içindi Kars'a trenle gitme isteğimiz.
Bu düşünceyi kolektif bir çalışmaya dönüştürdük yazar dostlarımızla. Yazdıklarımız okurumuzla buluştuğunda nasıl ki çoğalıyorsak, birlikte yazarak da çoğalabiliriz
Uzayı ve sonsuzluğu düşündüm bir ara. Yıldız mahşerinden dünyaya ve kendime baktım.Dönüşme,patlama,parçalanma serüveninin uzaydaki anlamını ve amacını düşündüm.Ağrı,acı ve çatışma ocağı haline gelen beynimi uzaya benzettim.
Ellerimin arasına aldım kafamı. İnsanileşmenin korkunç bedeli karşısında, dehşete düşercesine ürperdim.
Aşkın özgürleşmesi, insanın özgürleşmesine bağlı bir sorundur. İnsanı kuşatan şartlar özgürleşmeyince, gerçek anlamda özgürleşmiş bir insandan söz edemeyiz. Kişi özgürlüğü, toplumun koyduğu ve insana dayattığı, kurallar, alışkanlıklar, inançlar, yasalar sistemiyle gerçekleşmez. Her zaman böylesi bir sisteme karşı mücadeleyle gerçekleşme sürecini hızlandırır.
Aile mülkiyetin kalesidir. Aşkın özgürleşmesi ile bu kalenin kutsal varlığı çelişir. İnsanın, insanı mülk edinmesi temeline dayanır aile. Özgür aşk bu
İshak ki
İlmin ve mananın
Buhrana düşmüş hali
ve kesilmiş bir dilin
kökünde köklenen son hece idi
Varlığında Hısn-ı Mansur toprağına
Yağmurlu bir gece idi
Hayat bir büyük sual
Dermanı tükenmiş bir arzuhal
Ve bir büyük bilmece idi
Ol vakitte
Hurucun görünmeyen cemali
Postunu serdi karanlık bir mağraya
Aydınlattı çevresini ulu şamanlar misali
Goncalar bastı dalları sevdiğim
Sürgünler seni söyler
Seni söyler
Ormanlarda eşleşme çağrıları
Dişiliğin bereketin diriliğin
Güzelliğin sırları
Şu bahar yağmurları
Seni Söyler
Sabahlar seni söyler sevdiğim
Seni söyler zirveye tutunan kar
Kesilmiş orman acısı
Geyik alacası uçurumlar.
Dipsiz bir karanlığı andırıyorsun. Ben bu kadında bir şeyi yitirirsem bulamam, düşüncesi bana ilginç ve çekici geliyor. Gemlenemezliğin, vahşiliğin çekiyor beni. Sende yitirdiğim ve yitireceğim her şeyin dönüp dolaşıp, eninde sonunda bana katılacağı inancı var bende. Saflığın, mahkumluğun çekiyor beni. Bende olmayan ve bana bir türlü yaklaşamayan özelliklerin çekiyor beni. İç çatışmaların, soruların, saldırıların, yarattığın eserler karşısındaki hayranlığın ve arayışını yitiren o ürpertici yalnızlığın çekiy
"Çok ağır hatalarına, dayanılmaz hatalarına yenilmeyen insanlar, bu hataları aşarak gelişen, yetkinleşen insanlar, aslında sağlam bir kişiliğe sahiptirler." dedi Aylin; "Sorgulamada hiç sır vermeyip de cezaevinde veya çıkınca mücadeleyi bırakanları biliyoruz. Arkadaşlarını ele verip de cezaevinde kendisini yenileyen, çıkınca iyi mücadele eden ve ikinci kez işkence tezgahına düştüğünde ise hiç sır vermeyenleri de biliyoruz. Ben değişime; yavaş, hızlı olağan, şaşırtıcı değişime derinden inanırım."
Üç Adım
Berhudar olasın gönül
Yine üç adıma düştü voltan
Bir musluk
Bir lağım deliği
Ve bir beton ranza arasında
Geçer günlerin
paşa celladına sıkı tembihler
okuyup yazamazsın
dolunaylar ayçalanır
bahar kışa dayanır
yine sızılar kemiklerin
ısıtamazsın
Toplam 18 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.