Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 30 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Atalarımızın dünyaya bakış tarzları ve yaşam biçimleri hakkında da bize bilgi veren kalıplaşmış sözlere "Atasözü" diyoruz. bu sözlerin bir kelimesi dahi degiştirilemez... Atasözleri, Oğüt ve yargı bildiren bir cümle halindedir. "Deyimler" ile aralarındaki fark budur. Deyimler de, atasözleri de anonim olup; nerede, ne zaman söylendiği ve ilk söyleyeni bilinmemektedir... Sevgili çocuklar, Orhan ile Sadi Dede; düşlerin kanadında, geçmiş zamanlara seyahat ederek; sizler için tam yirmi dokuz atasözünün çıkış hik
Edebiyatın gökyüzü, irili ufaklı, parlak ve mat yıldızlarla bezelidir. Kayan yıldızlar, arkalarında ışıktan bir iz bırakırlar. Bu izlerden bazıları çok çabuk kaybolurken, bazıları ise daha uzun süreli olurlar... 20. Yüzyıl şiir semalarımızın parlayan ve izleri silinmeyen beş yıldızını, beş doruk şairini bu kitapta zorla bir araya getirdik... Bu şairler ki, hayatları boyunca bir araya gelmek istemeyen, birbirlerine taban tabana zıt, fikir ve sanat kaygılarıyla kıyametler koparan dik başlı, hür fikirli, yüks
Hedef kitlemiz ikinci kademe (ortaokul) ögrencileri olmakla beraber, bu kitap; gelecegin büyükleri olan çocuklarimizla, içlerindeki çocugu büyütmemis her yastaki büyüklerin zevkle okuyabilecegi bir kitaptir... * Çocuklarinin bedensel gelisimi için gida seçiminde çok titiz davranan velilerimizin; ruhsal ve düsünsel gelisimleri için de ayni titizligi göstereceklerinden emin olmak istiyoruz. Onun için, bu kitabi ve her kitabi öncelikle kendileri okuyup incelemelidirler... * Öğretmenlerimizin, ögrencilerine öne
Sevgili Çocuklar, Masallar; düşlerin dolambaçlı patikalarından gerçeklere ulaşmamızı sağlar... Masallar; düşünce dehlizlerimizi renkli ışıklarıyla aydınlatan ışıldaklardır... Masallar; geçmişte yaşanmış gerçek olayların biraz abartılı anlatımıdır aslında... Masalların mesajları içinde gizlidir. Akılla çocukların bu mesajları alacaklarını biliyor ve inanıyoruz... Çünkü çocuklar, küçücük yüreklerine sığdırdıkları sevgiler kadar büyüktürler... Sevgili Öğretmenler, Siz, hayat yolumuzda önderlerimizsiniz. Kara
Siz "Kılıç Vadisi"ni gördünüz mü? Delidere'nin üzerine bir dişlek dev gibi abanan 'Kartal Kayalıkları'nı bilirmisiniz? Yeni biçilmiş buğday tarlalarında, tığ sivriliğindeki ot ve başak sapları üzerinde yalınayak yürüdünüz mü hiç? Anadolu bozkırlarında eriyen güneşin altında, başınızın gölgesinde oturup; bir Ağustos öğlesinin sarı sıcağını açık bir çay gibi içirdiniz mi yanık yüreğinize? Zaman zaman sisler arasında beliren anılarınızda, çocukluk ve gençlik günlerinize kısacık bir gezi yaptınız mı turnaların
Bora Beğ, Elif Kızı omuzlarından tutmak istedi. Ama titreyerek ona doğru uzanan kollarını hızla geri çekti: Bak Elif Kız dedi. Sen bu duyguyu bilemezsin Biz kılıcımızla nişanlıyız. Düğünümüz at sırtında olacak. Damatlık kıyafetimiz kefenimizdir. Bir gün, kahpe bir ok veya hain bir hançer darbesiyle düşeceğimiz yerde kazılacak olan mezarımız; haclegahımız olacaktır Bu son söz, o umutsuz sevdanın can evine zehirli bir hançer gibi saplandı Onlar ki; zalimin tepesinde bir gök gibi gürledikleri halde, mazlumun
Derler ki Gökyüzüne yamanmış el ayası kadar bir bulut, kendisini sürüyüp dağıtacak hafif bir rüzgâr bekliyordu. Ama ne gökte, ne yerde yaprak kımıldatacak bir esinti vardı Sapsarı bir sıcak; kırışık ensesinden oklanmış sarışın bir dev gibi, bozkıra yüzükoyun uzanmış yatıyordu Sevgili öğrenciler; her hikâyemizin altında, o hikâyede geçen kelimelerin günümüz Türkçesini, hikâyelerin özetini ve atasözlerinin anlamını bulacaksınız Kıymetli öğretmenler; bu çalışmamızı öğrencilerinizle paylaşıp; Anadolu kültürü
Süsen Yaylasının yedi rengi, ufka yaklaşan güneşin füsunuyla can rengine dönüşürken; hançer gibi bir kayanın ucunda çırpınan güneş kan rengindeydi - Ateş büyüyor - Evet Karanlığın korktuğu tek şey aydınlıktır. Ateş zayıfladıkça, tetikte bekleyen karanlık, üzerine abanacaktır Küçük Kız!.. - Bana Küçük Kız deme Kürşat!.. - Peki, demem - O hâlde ateşe bir odun daha at. - Gerekirse kendimi de atanım Aspasya!.. Yeter ki bu ateş hiç sönmesin Onlar ki; ecdadı
Orhan, yatağında dönüp durdu, yanıp durdu Sonunda huzursuz bir uykuya daldı Bu kez düşlerindeydi Suzan ve düşlerine de hükmedemiyordu artık. Suzan, düşte bile o düş güzelliğiyle karşısındaydı Orhanın. Sarı saçlarını bir yele gibi savurup, çağla yeşili gözlerinin içi gülerek; Sarı çiçeği ben kopardım Orhan!.. Senin için kopardım sarıçiçeği diyordu, sarıçiçeği Orhana uzatırken Orhan, Suzan Hanımın elindeki sarıçiçeğe uzanıyor; birer keklik gagası gibi kan kırmızılığındaki sivri tırnakları arasında beliren sa
Düşler bunca dizginsiz, hayaller böylesine pembe ve gerçekler böyle gri olmasaydı keşke... Uçurumların uğultusuna kapalı kulaklarına pembe tüylü türküler söylendikçe, sabaha daha çok var demektir... N'olur? Sarıçiçekler solmasın. Sarı kurdeleler takılmasın pıtrak dikenlerine. İğde dallarının o zarif eğimi yanlış yorumlanmasın. Ve 'Yan Yol'larda umut çiçeklerini umutsuzluğun kara lastikleri ezip geçmesin... *** "Zavallı yavrum... Öylesine güçsüzüm ki... Gücüm çatsa, tutup elinden, seni mutluluğa uçurmaz mıyı
Düşman birlikleri top menziline girer girmez Bismillah Ateeeeşşşş .. emrini verdi.Uzun menzilli Krupp bataryaları aynı anda gök gibi gürlediler. Bu öylesine bir salvoydu ki sanki on iki top değil de küffar zulmüne karşı binlerce toptan gürleyen ilahi bir gazaptı...Gökler çatırdıyor yerler sarsılıyordu...Bu top sesleri milletin belleğinde bu güne kadar unutulmadan gelen o meşhur Plevne Marşındaki akıl almaz mısranın doğuşuydu sanki Osman Paşanın kolundan beş bin top birden patladı ...Oysa patlayan topu topu
Tükendi
Sevdası bengisular gibidir Anatolianın. Yedidenizler Ülkesinin bu erişilmez dilberine kimler vurgun değildir ki?.. Periler Padişahının oğlu, Cinler Kralının kuzeni... Ama o, gönlünün sultanını bulmuş; her şeyiyle Gündoğu Ülkesinin Beyoğlunun yâri olmuştur... Mutludur Anatolia... Gayrı adı Anadoludur... Analar kadar kutludur... Durup durup ah çekiyordu karanlık kuyulardan Durdu Dede. Güneşin yüzü balçıkla sıvalıydı. Sıvaları dökülmüş kerpiç duvarlı evlerde, kat kat dürülmüş masaların üzerine çömelen televi
... elindeki sapana misket kadar bir taş yerleştirdi. Gözünün birini kıstı ve nişan alarak lastiği bıraktı Nerdeyse anne serçenin kafası büyüklüğündeki taş, hızla gelip uçmak için iki kanadını açan anne serçenin karnına çarptı Zavallı anne serçe, yel değmiş yaprak gibi savruldu. Büyük bir acıyla yandı. Kanatları sağlamdı. Yavrusunu son bir kez görebilmek için, canını dişine takıp yuvasına doğru kanat çırptı... O dayanılmaz acıya rağmen gagasındaki yemi bırakmamıştı. Bütün gücünü kanatlarında toplayan anne s
...Durdu, gözlerime baktı. Gözüme toz kaçtı diyemezdi. Çünkü her taraf yemyeşil çayır ve çimenlerle bezeliydi. O yüzden hiçbir rüzgâr buradan toz kaldıramazdı Gözleri daha da nemlenerek; Ağladım dedi. Ağladım işte! Tamam mı? Ve burnunu çekeçeke ağlamaya başladı. Nasıl ağlıyor, nasıl içini çekerek hıçkırıyor Dayanamayıp kalktım. Yanına gittim. İki sevimli kulağını avuçladım, boynunu ve sırtını okşadım Biraz sakinleşince sordum: Ağladığını anladım. İyi de, neden ağladın? Kim, neden ağlamış? Kim bilir? Herhâ
Tükendi
... Gözlerime yılan gibi baktı. Zaten yakalanan suçlular hep öyle bakarlar Dolandırıcılar kralının verdiği adrese hemen bir ekip otomuz gitti. Biz henüz hava alanından çıkmak üzereyken, arkadaşlar Zühtünün iki adamıyla birlikte Şimşeki de getirdiler Arabama gelip yanıma oturdu. Gözleri uykusuzluktan kıpkırmızıydı ama o gözlerde korkunun zerresi bile yoktu Özür dilerim Bora amca, dedi. Sana anne dediğim ve isminle Bora diye hitap ettiğim için Sahi, verdiğim şifreyi kolayca çözdünüz mü? Küçük polisimizin bu
Tükendi
Renkleri sese, sesi ahenge, ahengi sevdaya, sevdayı umuda, umudu vuslata yönlendiren sazın adıdır gönül. Bazen gitar, bazen kemençe, bazen ud sesi verir gönül sazı Notalarına göre ne ad alırlarsa alsınlar, gönül sazının göğsüne gerili tellerin adı umut telidir, firak telidir, vuslat telidir, hayat telidir Ama bir tel var ki, cümle teller bu telin sesine ayarlanır. Bu tel Nevâ Telidir Gerilmeye gelmez nevâ teli. Nefes kadar nârindir. Üzeri can ibrişimiyle sarmallı olan o tel koparsa; â
Tükendi
...Ne zaman bir yerlere gitmek üzere bir otobüse, bir vapura, bir minübüse ya da tramvaya binsem; kendi iç dünyama çekilir, Esma-i Hüsna'yı bir bir hatırlamaya ve anlamları üzerinde tefekkür etmeye çalışırdım. Lakin beceremezdim... Araştırdım. Yüce Rabbimizi ve O'nun sonsuz kudretini anlatmaya çalışan "Münacat" veya "İlahi" tarzında birçok şiir olduğu halde, 99 Esma'yı birden içine alan şiire rastlamadım... Birçok kitaplara imza atan, hele şiir gibi zor bir sanata talip olan biri olarak bu fakir düşündü ki,
Tükendi
"...Günlerden bir gün, üç oğlunu huzuruna çağran beğ, demişki "Sevgili yavrularım... Ben, dem gördüm, devran sürüdüm. Malım mülküm, yerim-yurdum bundan geri sizlere kalacak. Son nefesimi vermeden, üçünüzün de mürvetini görmek isterim. Bilirim. Bana olan saygınızdan, kendi başınıza iş yapmak istemediniz. Şimdi, sizinle birlikte dağa çıkacağız. Gerisini orada söylerim..." atlanmış, silahlanmış, dağa çıkmışlar... Beğ, burada çocuklarına demiş ki: "Sizden bir şey isteyeceğim. Üçünüz de yaylarınıza sıraryla bire
O eski zamanlarda,Çok uzak bir diyarda,Garip bir çocuk varmış,Ninesiyle yaşarmış...Hem yetim, hem öksüzmüş,Gerçeği düşte süzmüş.Eğirmiş ince ince,İşine geldiğince...Ölene tutmamış yas,Yüreğinde ihtirasBüyüdükçe büyümüş,Kurmuş büyüklüğe düş.Bir çocuğun gücü ne?Sığınmış düş gücüne...
Tükendi
"Hüzün, anlatılmaz bir tadın adıdır Anadolu´da. Biber acısı gibi... Yakan, sızlatan, terleten; sonra da özge bir lezzet, garip bir rahatlık veren... "Melal" ve "hüzün" her dem "âşinâ" olduğumuz iki özel duygudur. Bir şahin pençesi gibi oyar içimizi sevgilinin mahzun bakışı. "Melali bilmeyen nesle âşinâ değiliz" der Yahya Kemal. Öylesine ruhumuza işlemiştir hüzün ve melal nesiller boyu... Bakışlarımız hüzünlü, türkülerimiz hüzünlü, öykülerimiz hüzünlüdür... Okuyan hüzünlüdür, yazan hüzünlüdür; bağlama hüzü
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 30 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1