Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 21 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Julian Barnes'ın yazarlığında dikkat çekici bir yere sahip olan "biyografi" kavramı karşımıza ilk kez Flaubert'in Papağanı'nda "birbirine iple bağlanmış bir delikler derlemesi" metaforuyla çıkmış ve yazınsal bir "tür" olarak biyografi onun daha sonraki bazı yapıtlarında da değişik veçheleriyle işlenmişti. Julian Barnes, Kırmızı Giysili Adam'da, on dokuzuncu yüzyıl dünyasından öncü bir doktor; ama aynı zamanda bir sanat meraklısı, bir koleksiyoncu ve de bir Donjuan olan Samuel Pozzi kimliğinden hareketle bu
Tükendi
19 yaşındaki üniversite öğrencisi Paul Roberts, kendisinden yaşça hayli büyük ve yetişkin iki kız çocuk sahibi bir kadın olan Susan Macleod ile bir tenis kulübünde tanışır ve aralarında giderek derinleşen ve derinleştikçe de boyutları karmaşıklaşan bir aşk oluşur. Susan Macleod'un evliliği yaşamının bir noktasında donup kalmış sözde bir evliliktir ve ancak alkolün sağladığı geçici unutuşlarla hasıraltı edilebilmektedir. Paul Roberts ona bağlandıkça Susan Macleod'un alkolizminin bu aşkı temellerinden sarsmay
Tükendi
Julian Barnes´ın 10 1/2 Bölümünde Dünya Tarihi adlı romanı, bildiğimiz, alışageldiğimiz dünya tarihlerinden değil. Bir kere, yapısını kuru ve kavramsal düşünceler değil, o düşünceleri doğuran estetik yaşantılar oluşturuyo. İkincisi, geleneksel bakış açılarından sapan alternatif bir tarih, hatta deyim yerindeyse, Doğa´nın gözünden muhalif bir insanlık Tarihi. Sonra, ilginç bir şekilde, kesirli, artığı olan bir tarih. Nedir bu artık? Bu artık, kitabın bi bölümünü oluşturacak kadar önemli; çünkü Julian Barnes
Tükendi
İngiliz edebiyatının önde gelen yazarları arasında Julian Barnes´a ayrıcalıklı bir ün kazandırmış olan Flaubert´in Papağanı, hiç kuşku yok ki, Yaşam-Sanat diyaletiği üzerine günümüze değin kaleme alınmış en özgün ve çarpıcı yapıtlardan biri. Romanın özgünlüğü, öncelikl, derinlikli bir insan kaynayışını son derece yenilikçi bir estetik kurgu içinde ortaya koyabilmiş olmasında yatıyor. Julian Barnes, bir "deneme-roman" olarak da nitelendirilebilecek o gizemli şeyin binbir türlü ayrıntısından, Sanat´ın karşı k
Tükendi
Julian Barnes'ın ?Önsöz"de çarpıcı bir betimlemesini yaptığı Sempé karikatürü ve o karikatürde öne çıkan ?pencere" metaforu Penceremden başlıklı bu denemeler toplamının da simgesi. Kitapta yer alan denemelerin neredeyse tamamı ?kurmaca" denilen türün öteki yazınsal türlere oranla başatlığı fikrinden yola çıkıyor: Julian Barnes'a göre, bizi hayata ilişkin hakikate en çok yaklaştıran, roman ve öykülerin ta kendisidir. Bizler hayatı ?nasıl yaşadığımızı, hayatın ne için yaşanabileceğini, ondan nasıl zevk alabil
Tükendi
Gerek ilk öykü kitabı Manş Ötesi'ndeki "Ses Karışması" başlıklı hikâyenin kahramanı Leonard Verity adlı besteci gerekse bir sonraki öykü derlemesi olan Limon Masası'nda yer alan "Sessizlik" başlıklı hikâyenin kahramanı Finli müzisyen Jean Sibelius, Julian Barnes'ın müzik sanatına yapıtlarında "sanatçılık sorunsalı" açısından ağırlıklı bir yer verdiğinin işareti olarak değerlendirilebilir. Sanatçının, sanatını yaşamda hangi bedelleri ödeyerek ortaya koyduğu, başka türlü bir yaşam yolu seçerek de aynı yapıtla
Tükendi
Balonculuk, fotoğraf sanatı ve aşk üzerine deneme fragmanlarıyla başlayan Hayat Düzeyleri, yazarın kaleminde bir leitmotif olarak sürekli yinelenen "daha önce bir araya getirilmemiş iki şeyi bir araya getirirsiniz ve hayat değişir" düsturunun eşliğinde, "yukarılara yükselme/ aşağılara inme" metaforunun optiğinde okunarak, sonunda çok değişik ve dokunaklı kişisel bir yas anlatısına eklemleniyor. Farklı hayatlar arasındaki "ortak motifler" arayışından yola çıkan Julian Barnes, XIX. yüzyılın tanınmış fotoğra
Tükendi
Julian Barnesın son romanı Bir Son Duygusu, yazarın önceki birkaç yapıtında da görüldüğü üzere, Barnesın yazarlığının gitgide başat öğesi haline gelmiş olan anımsama yoluyla hayatı irdeleme izleğinin çarpıcı bir açılımıyla başlıyor. Hikâyenin ana kahramanı Tony Webster, kırk yıl önce yaşadığı bazı olayları anımsar ve onları zihninde gelişigüzel bir sıraya dizer. Ne var ki, başlangıçta sıradan bir şeymiş gibi görünen bu anımsama edimi, Tony Websterin kendisine bir günce bırakıldığını öğrenmesiyle birlikte, k
Tükendi
Julian Barnesın üçüncü öykü kitabı olan Nabız; yazarın son yapıtlarının ana izleği olan geçmişi düşünmek ve yeniden kurmak tasarımına yepyeni bir boyut ekliyor: bu tasarımın duyularla oluşturduğu özel bağ. Böylelikle, görmek, işitmek, dokunmak, tat ve koku almak gibi temel duyuların her biri, birbirlerinden son derece farklı yazınsal bağlamlar içinde, önümüzdeki sayfalarda yer alan öykülere kaynak oluşturuyor. Yazar Doğu Rüzgârı başlıklı öyküde, yalnız yaşayan, iki çocuklu, boşanmış bir emlakçının geçimini
Tükendi
"Tanrı'ya inanmıyorum ama O'nu özlüyorum" gibi son derece çarpıcı bir ifadeyle başlayan Korkulacak Bir Şey Yok, Julian Barnes'ın ölüm, ölümlülük, Tanrı, sanatın ölüm karşısındaki yeri gibi temalar üzerine kaleme almış olduğu, tümüyle otobiyografik olmasa bile içinde yer alan anıların kapsamı itibariyle bu yanı belirgin biçimde ağır basan bir deneme, daha doğrusu, "anı" türü çerçevesinde de değerlendirilebilecek bir deneme kitabı. Julian Barnes, yaşlılık ve ölüm temalarını daha önce de çok sayıda yapıtında,
Tükendi
Kendisini Tarifbaz olarak tanımlayan Julian Barnes'ın tutkusu hayli yalındır. Onun istediği sadece tadı yerinde, besleyici yiyecekler pişirmektir; sadece arkadaşlarını zehirlemesin yeter; repertuarını yavaş yavaş genişletsin başka bir şey istemez. Hem kendisine hem de başkalarına yönelik amansız bir eleştirmen olarak asla kendi başına yemek tarifi uydurmayacağını bilir (gene de, arada bir coşkuya kapılıp sevdiği kimi malzemelerin miktarını artırabilir ama hepsi o kadar.) Bu durumda Tarifbaz başkalarının yön
Tükendi
İkinci Dünya Savaşı sırasında bir savaş uçağının içinde başlayan bir öykü Gündoğumuna Yolculuk. Saniyelerle sayılabilecek bir aralıkla gündoğumunu iki kez görebilen bir pilotun, Prosser ın rehberliğinde çıkılan bir yolculuk bu. Roman, aynı zamanda kahramanı Jean ın çocukluğundan yaşlılığına kadar hayatının izini sürüyor. Jean ömrü boyunca gerçeklerin peşine düşüyor ve sonunda aradığı yanıtları buluyor. Biz de onun çocukluktan ergenliğe geçişine, ardından kendi çocuğunu yetiştirişine tanıklık ediyoruz. Arka
Tükendi
Julian Barnes, ikinci öykü derlemesi Limon Masası´nda, Manş Ötesi´nde ele aldığı yaşlanma ve ölüm temalarını, insanoğlunun ölümlülük karşısındaki tavrını bir kez daha teşrih masasına yatırıyor. Tümü de yaşlanma ve ölüm saplantısını derinlemesine yaşayan kahramanları, çok farklı konumlar, coğrafyalar ve tarihler içinde bir bir sahneye çıkıyorlar. Barnes´ın karakterleri henüz yaşamam, sevme, yalan söyleme, birilerini kandırma yeteneklerini bütünüyle yitirmiş değiller, ancak hayatlarının sonunda artık sahip o
Tükendi
Berlin Duvarının çöküşüyle birlikte siyaset gündemine gelen komünizmin mirası sorunu, edebiyat düzleminde de yankılarını bulmakta gecikmedi ve Julian Barnes, ilk olarak Bulgarca yayımlanan Oklukirpi başlıklı novellasında 10½ Bölümde Dünya Tarihinde başlattığı Tarihin çoğul anlamları izleğine bu kez yeni ve güncel açılımlar getirerek, eşine az rastlanır siyasal bir taşlama örneği ortaya koydu. Adı doğrudan verilmemekle birlikte tahmin edebildiğimiz eski bir Sovyet uydu devletindeki bir komünist liderin yeni
Tükendi
Julian Barnes, 1980´de yayımlanmış ve kendisine Somerset Maugham Roman Ödülü´nü de kazandırmış olan ilk romanı Metroland´de, Christopher ve Tonİ adlarındaki iki gencin değişik, çarpıcı ve alışılmadık özellikler taşıyan "duygusal eğitimleri"ni anlatıyor. Yeniyetmelik döneminin bütün iniş çıkışlarına açık olan Christopher´la Toni için, bir yanda hem sevilen hem nefret edilen okul; hem sevilen hem nefret edilen aile; ama öte yandaysa, özgür düşlerinin simgesi ve belki de bir gün onları Gerçek Yaşam´a götürecek
Tükendi
Fransa ve Fransız kültürüyle kurduğu tutkulu ilişkiyi kurmaca yapıtlarından çok iyi bildiğimiz Julian Barnes, Bir Çift Söz başlıklı deneme kitabıyla bizleri bu kez kapsamlı bir kültür turuna çıkarıyor. Bu denemeler Fransız edebiyatından, ingiliz ve Fransız yeme-içme kültürlerinin karşılaştırmalı bir değerlendirmesine; 1901 ve2000Tourde France yarışlarının son derece ayrıntılı ve soluk kesici hikâyesinden, Truffaut-Godard çekişmesinin estetik ve ideolojik arka planına; yazarın ilk gençlik yıllarında ailesiyl
Tükendi
Julian Barnes, Benimle Tanışmadan Önce adlı romanında saplantılı bir kıskançlık öyküsünü konu edinerek insan beyninin arkaik alt katmanlarını büyüteç altına alıyor. Acaba, böyle bir arkeolojik usyürütmenin sonunda en kürtürlü insanın bile eninde sonunda sürüngensi denebilecek bir beyin taşıdığı sonucuna varılabilir mi? Acaba Kültür ve Uygarlık kavramlarının yaratıcısı olmakla övünen insanoğlu, cinsellik denilen o gizemli alan söz konusu olduğunda Kültür´ü tümüyle bir yana bırakıp her seferinde içgüdülerinin
Tükendi
Julian Barnes, ilk öykü kitabı Manş Ötesi´nde, o kendine özgü ironik anlatımı ve ayrıntı zenginliğiyle, yazarlığının ana izleklerinen birini işliyor: Üç yüzyıl aşkın bir zaman dilimi içinde, Fransız kültürel coğrafyasının İngilizler tarafından keşfi... Çeşitli zaman dilimelrine yayılan on ööykü, tek tek ya da bir bütün olarak, İngitlere ile Fransa arasındaki o tuhaf ve sürekli çekimin yazınsal izdüşümerinin ardına düşüyor. Barness kitabına, ortak bir ana damardan beslenerek gelişen ve her bir öyküde yeni ay
Tükendi
Onları çok yakından tanıyoruz. Değişik bir aşk üçgeninin köşelerinde duran üç kişi; Seni Sevmiyorum´un üç kahramanı. Stuart, Oliver ve Gillian. Julian Barnes önceki romanının bir devamı olan Aşk Vesaire´de de, kahramanlarının sırlarına doğrudan tanıklık etmemizi, gerçeği kendi ağızlarından öğrenmemizi sağlayan aynı etkili kamera tekniğini kullanıyor. Böylelikle okur, roman kahramanlarının iç yaşantılarını, birbirleri hakkında hislerini, tasarılarını ve özlemlerini gözlemleme fırsatını elde etmiş oluyor. A
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 21 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1