Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 32 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
"Tepeyi tırmanmaya koyulmuş ve yukarı vardığında karşısına ne çıkmış dersiniz? Karşısında yalnızca bir çiçek varmış. Ama öyle solgun, öyle bitkinmiş ki, çocuk çiçeğe yaklaşınca kendi yorgunluğunu hatırlamış." Bir gün evinin yakınındaki ormanda gezintiye çıkan çocuk, tırmandığı tepede kurumak üzere olan bir çiçek görür. Onu hemen sulamak ister ama nehir çok uzaktadır. Çocuk, defalarca o uzaktaki nehre gidip gelir, küçük avcuyla çiçeğe su taşır. Akşam olunca da yorgunluktan oracıkta uyuyakalır. Nobel öd
İber Yarımadası anlaşılmaz bir şekilde anakaradan ayrılmıştır. Dunyanın her yerindeki gazeteler Yarımadanın o tarihi fotoğrafını kocaman manşetlerle yayınlarken birbirinden ilginç rastlantılarla bir araya gelen beş kişinin her biri de bu kopuşun kendi davranışlarının sonucu olduğunu duşunmektedir. İki atla bir köpeği de yanlarına alarak koyuldukları seruvende, bir karaağaç dalı ile toprağa şekiller çizen Joana Carda, yerin sarsıldığını duyan Pedro Orce, surekli sığırcıklar tarafından takip edilen José Anaiç
Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülür. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hatta bütün ülkeye yayılır. Ne yönetim kalır ülkede, ne de düzen; bütün körler karantinaya alınır. Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık. Yaşam durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktı
Hayat, en uzunu, sakalı nehri andıran en uzun ömürlü ihtiyarınki de dâhil olmak üzere, ardında her zaman karanlık suskunluklar, küle dönmeyen harabeler, meçhul adalar bırakır. Altmış yıl değil, akla hayale sığmayacak altı yüz yıl daha geçse bile, bu süre adaları yaşanır kılmaya, harabeleri kül etmeye yetmez; insan karanlıklardan bahsetme mecburiyetinden gene kurtulamaz.
22 Kasım 2007 gecesi, sabahın dördünde öldüm ve yalnızca dokuz saat sonra yeniden dirildim. Tam bir organik çöküş, beden fonksiyonlarında beni hayatın son eşiğine, o vedalar için çok geç olan yere götüren bir duruş. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Pilar oradaydı, yengem María da oradaydı, ikisi de, devinimsiz, tüm güçlerin terk ettiği ve ruhu çekilip gitmiş gibi görünen, yaşıyor olmaktan çok çare bulunamaz bir kadavraya dönmüş bir bedenin önünde. O saatlerin nasıl olduğunu bugün bana anlatanlar onlar. Ana, torun
H. bir portre ressamıdır. Yeteneğinin sınırlarının farkındadır ama bununla barışık olduğu söylenemez. Tanınmış bir işadamının portresini yapmak için görevlendirilir. Ancak onun gözü işte değil oynaştadır. Portre bir türlü istediği sonucu vermeyince, büyük ressamların tablolarından esinlenmek için İtalya'ya gider. Tam bu sırada arkadaşı, Salazar rejiminin gizli polisi tarafından tutuklanır. Resim, cinsellik ve siyaset üçgeni içinde hayatını sorgulayan bir ressamın kendi dilinden hikâyesi. Saramago'nun da il
Saramago'nun ölmeden önce yazdığı son romanı... José Saramago ölümünden önce yazdığı ve yayımlandığı ülkelerde büyük tartışmalara yol açan son romanında insanlığın kutsal kitaplardaki başlangıcına geri dönüyor. Adem ile Havva'nın oğlu, kardeş katili, "sürgün ve gezgin" Kabil'le çıkılan bu yolculuk, Eski Ahit'in loş ve tekinsiz diyarlarında, zaman ve mekân kavramlarını altüst ederek, süreğen bir şimdiki zaman içinde, edebiyatla felsefenin kesiştiği dar alanlarda dolaştırıyor okuru. Suç, ceza, adalet, nefr
Bir adam kralın kapısını çalmış ve ona demiş ki, Bana bir tekne ver. Bilinmeyen adaların kalmadığına inanılan bir dönemde bilinmeyen ada arama cesaretine sahip bir adamla böyle bir cesareti görüp hayatını değiştirebileceğine inanan bir kadının büyük usta Saramagonun eşsiz anlatısında edebiyat tarihine geçen yolculukları böyle başlar. Emrah İmrenin Portekizceden çevirisi ve Birol Bayramın desenleriyle okurun minör başyapıtlarından olacaktır Bilinmeyen Adanın Öyküsü. (...) ben bilinmeyen adayı bulmak isti
Nobel ödüllü Portekizli yazar José Saramagonun ilk romanı olan Ressamın Elkitabı, yazarın bütün edebiyat yaşamının temellerini oluşturacak kimi temaların tohumlarını içinde barındırıyor: Günlük yaşamın sıradanlığı, ahlaksal kriz, sanatçının toplumla ilişkisi, bireysel ve toplumsal baskı, Tanrının varlığı üzerine düşünme, kendini sorgulama ve aşma. Siparişle çalışan yeteneksiz ressam H., bir işletmenin yöneticisi olan S.nin portresini yapma görevini üstlenir. H., yeteneksizliğinin bilincindedir, üstelik tabl
Tükendi
Daha fazla gecikmesem iyi olacak. Uzun zamandır bir peri masalı anlatmak istiyordum, ama perilerin devri kapandı, artık kimse onlara inanmıyor, üstelik doğru söyledigimi iddia etsem de bana gülerseniz hiç sanmam. Sonuçta benim sözüme karşı şehrin bir milyon sakini var. Öyleyse sandalımızı suya indirelim, kürekler yolunu bulsun.
eykelden taşa. Saramago'nun yıllar sonra kendi yazını ve zanaatına dönüp baktığında gördüğü seyrin veciz bir eğretilemesi. Saramago severlerin, okudukları kitapları yerli yerine oturtabileceği bir çerçeve ya da bir izlek önerisi de diyebiliriz. Bu kitap Saramago'nun 1998'de Torino Üniversitesi'nde yaptığı "Heykelden Taşa" adlı konuşmayı yine aynı yıl İsveç Akademisi önünde gerçekleştirdiği Nobel Konuşması ile birleştirirken, eşi Pilar'ın başlığın öyküsünü anlattığı sunuşu, Fernando Gómez Aguilera'nın derin
Evinin kapısında oturuyordun sen, anneanne, yıldızlı, uçsuz bucaksız geceye açılan kapısında evinin, hakkında hiçbir şey bilmediğin ve asla yolculuk yapamayacağın gökyüzünün altında, büyülü tarlaların ve ağaçların sessizliği içinde, sonra doksan yaşının vakarıyla ve hiçbir zaman kaybetmediğin bir gençlik atefliyle dedin ki: "Dünya öyle güzel, öleceğime öyle yanıyorum ki." Aynen böyle dedin. Ben oradaydım. José Saramago, "küçüklüğümdeki küçük anılar" dediği türlü anı parçacıklarını birbiri ardına sıralıyor.
Portekizli usta yazar José Saramago'dan tüm dünyada en çok okunan, en çok sevilen iki büyük başyapıt. Birbirinin devamı niteliğindeki bu iki roman birlikte günümüz dünyasını hicveden bir İlahi Komedya adeta.
Tükendi
Jose Saramago'nun Portekiz'de Salazar diktatörlüğü altında yaşadığı dönemde yazdığı öykülerden oluşan, ülkesinde ilk defa 1975 yılında yayımlanmış Ölümlü Nesneler, büyük ustanın dünya çapında ünlenmesine ve Nobel Ödülü'nün kendisine layık görülmesine sebep olan müthiş ironisinin, muazzam öngörüsünün ve zekice geliştirdiği özgün felsefi mantığının erken dönem örneklerini okurlara sunar. Bir sandalyenin diktatörlükteki kader değiştirici önemi; bütün bir ülkeyi tek bir mezara gömmeye çalışan bir lider; kendi i
José Saramago'nun çocukluk deneyimlerinden taşıdığı izlerle tartışmasız en kişisel, en mahrem yapıtı. Hayal dünyasının yatağını oluşturan anıların kök tuttuğu amansız bir coğrafyanın insanlarını anlatıyor. Yirminci yüzyılın başında Portekiz'in güneyindeki Alentejo eyaletinde yaşayan Mau-Tempo ailesinin üç kuşak süren hikâyesi boyunca, hayat mücadelesi veren yoksul ve topraksız köylülerin maruz kaldıkları sömürüye ve uğradıkları onca zulüm ve işkenceye rağmen hiç kaybetmedikleri isyan ve direniş ruhuna tanık
Harold Bloom'a göre Batı edebiyatının parametrelerini belirleyen yazarlardan biri olan Portekizli yazar, şair Fernando Pessoa, 30 Kasım 1935'te Lizbon'da hayata gözlerini yumduğunda, kaybın büyüklüğü pek anlaşılmamıştı. Ne zaman ki "sandık" açıldı, günlükler, gerçek ya da hayali mektuplar ve notlardan oluşan o sonu gelmez yapıt gün yüzüne çıktı, ancak o zaman Bloom'un tespitinde ne denli haklı olduğu anlaşıldı. Pessoa'nın alametifarikası, yarattığı çoklu kimliklerdir; hayata bakışları, geçmişleri, inançları
Körlük'ün adı bilinmeyen ülkenin adı bilinmeyen kentindeyiz yine. Üstelik yaşanan trajedinin üzerinden çok da geçmemiş, uyandırdığı dehşetin hatırası taze, mağdurları da hâlâ sağken yeni bir felaket, daha doğrusu olağandışı bir hal geliyor kentin başına. Seçim yapılıyor, sandıklar kuruluyor. Ancak beklenmedik bir şey oluyor ve oyların büyük çoğunluğu boş çıkıyor. Hükümet bir komplo şüphesiyle derhal teyakkuza geçerek bu beklenmedik durumu siyasal düzenin çarkları içinde öğütmeye çalışıyor; sonuç alamayınca
Düzeltmen Raimundo Silva, üzerinde çalıştığı tarih kitabının bir cümlesini değiştirir. Olumsuzluk takısı eklediği fiil, 1147 yılında gerçekleşen Lizbon Kuşatması'nın tarihini tümüyle altüst eder. Metinde bile isteye yaptığı bu hata, göreve yeni atanan yayın koordinatörü Maria Sara'nın dikkatini çeker. Merakı kamçılanan Sara, düzeltmene alternatif bir tarihsel roman yazmasını önerir. Raimundo Silva sonu belli bu tarihsel olayı bambaşka gözlerle anlatan kurmaca bir metin inşa ederken, yayın koordinatörü Maria
GÜNTER GRASS'ın özel illüstrasyonlarıyla "Silah sanayinde neden hiç grev olmaz?" Saramago, ömrünün sonlarına doğru kafasını kurcalayan bu soruya yanıt aramak için, tamamlayamadığı bu son romanına başlıyor. Romanın çıkış sorusu son derece yaşamsal ve güncel bir etik anlam taşımaktadır: Silah üreten fabrikaların karanlık geçmişi, her türlü grev girişiminin kanlı bir şekilde bastırıldığını göstermektedir. Silah fabrikalarında hiç durmayan ve zorla sürdürülen bu üretim, aslında dünyada asla bitmeyen savaşlar
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi José Saramago, tartışmalara yol açan romanı İsa'ya Göre İncil'de İsa'nın yaşamını ve Hıristiyanlığın hikâyesini kutsal kitaplardaki kronolojiye sadık kalarak, ancak farklı bir bakış açısıyla anlatıyor. Anne rahmine düşmesinden başlayarak bir çocuk, bir genç olarak zayıflıklarını, öfkelerini, heyecanlarını, kararsızlıklarını ve Mecdelli Meryem'le olan aşk ilişkisini romanına yansıtırken İsa'yı, Tanrı'nın oğlu ve bir peygamberden ziyade insan olarak gösteriyor. İsa'nın ve Tanrı'nın
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 32 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1