Her toplumun, kendine özgü Standart Büyük Kültürü vardır... Türk toplumunun da, benzer nitelikte yapısal değerler sistemi şu anda ön plandadır. Öyle ki; Doğu ve Güneydoğu yöremiz, etnisiti kimliğimiz, kabile-aşiret yapıları, inanç ve değerler örgütlenmeleri, bu acil sorunlarımızın -deyim yerinde ise- kök paradigmalarını oluşturmaktadır. Bu sorunlara katılımcı gözlem, bireysel görüşmeler ve analizler yöntemi ile toplumsal yapımızın Asli Sahabet Kültürüne bilimsel çözümler getirmek gerekmektedir... Şu anda Tü
Bu araştırmamız, Doğu Bölgemizin kök-paradigmasını oluşturan Erzurum ve çevresi Sosyo-Kültürel kimlik yapısını incelemektedir. İlk kez, Erzurum temel konfigürasyonu oluşturması kaydı ile, Kars ve Erzincan komşu illeri ile olan toplumsal ilişkiler sistemi de bu incelememizin alt yapısını oluşturmuştur. Böylece, bu güne değin ele aldığımız Güneydoğu yöresi kabile-aşiret yapıları, Zaza-Kürt sorunları, siyasal şiddet ve terör olayları yanında, Doğu bölgemizin benzeri sorunlarının da sosyo-antropolojik alan ar
Gerek Cumhuriyet öncesi, gerekse Cumhuriyet sonrası, modernleşme sürecinden tutunuz da ideolojik farklılaşmalara varıncaya kadar ortaya çıkan tarihsel oluşumda patrimonyal devşirme güçlerinin etkin rolleri olmuştur. Cumhuriyet sonrası ideolojik alanda ortaya çıkan yarılmalarda özellikle komünizm alanında- rol oynayan toplumsal aktörlerin hemen hemen tümü, bu merkezi yönetimi temsil eden güçlerden kaynaklanmaktadır.
Ünlü İngiliz tarihçisi Arnold Toynbee, "Osmanlı'nın kendi halkını 'kul' etmemek için devşirm
Sosyoloji geleneğimizde, bölgesel araştırmalar, karşılıklı kültür ve değerler sistemine uygun yapısal kimlikler ve dokuların incelenmesi hususu, gerçek anlamda rayına oturmuş değildir... Ancak, münferit ve kendi diyagramında bölge mono-kültür incelemelerine rastlamamız mümkündür.. Genellikle, sunulan köy monografileri kendi sınırları içinde kalmış, bölümler arası ilişkiler düzeni gündeme gelmemiştir. Oysa, bir toplumun coğrafi ayrışımı, bölgeler yapılaşması önemli kök paradigmalardan biri ve en önemlisidir.
Türk toplumunun jeo- stratejik yapısı, etnisiti-azınlık ayrışımına veya federasyona yönelik bir konfigürasyona asla müsait değildir. Toplum sistemi üniter yapısına yönelik sahabet kültürünü koruyucu dinamizminden de asla uzak kalamaz. Siyasal Kürtçülük akımları,terör ve şiddet olayları,yer yer akademik kuruluşlar ve medya organlarının bölücü propagandist eylem kalıplarına destek vermeleri, onları savunmaları karşısında birliktelik duygu ve bilincini bir aforizma konumuna getiremeyiz. Sahabet kültürü kök-par
ABD'nin Tennessee Valley of Administration (TVA) modeli veya Rusya'nın
Novosbrisk Üniversiteleri örneğinde gözlediğimiz etnisite ayrışımı, zenginlik-
yoksulluk sorunları ve benzeri sosyal patlamalara karşı uyguladıkları akademik
öncülüğe ağırlık veren bölgesel kalkınma projelerini sistematik bir biçimde gündeme
taşımanın süresi geciktirilmeden gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Atatürk
Üniversitesi-Fırat ve Diyarbakır gibi bölge üniversitelerinin rasyonel ve planlı iş birliği
ve organizasyonu ile etnis
Üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldıkta, ikisi arasında İnsanoğlu yaratılmış, insanoğlu üstüne, soyumun atası: Bumin Kağan, İstemi Kağan taht'a oturmuş.
O'nlar Kağan oldukta, Türk Budun'a (ulusuna) yurt kazanıp Türk töresi'ni düzenlemişler.
Türk, Oğuz Beğleri, Budun (ulusu), işitin!
Üstte gök göçmedikçe, altta yer delinmedikçe, Türk Budun (ulusu), senin yurdunu kim alabilir, töreni kim bozabilirdi?
Kül Tigin Yazıtı Doğu yüzünden
İstanbul, tarihsel gelişim süreci içinde çok boyutlu kültürel değerleri, yoksul-zengin yapılaşması, yüzyıllarca Balkanlar ve Anadolu'nun çeşitli yörelerinden gelen göçler ve etnik grupların yerleşimleri ve imparatorluğun payitahtı olması gibi çok yönlü nedenler ile stratejik konumu olan bir anakentimizdir.
Büyük kentlerde gecekondu alanlarının oluşturduğu yoksulluk kültürü kadar kabile-aşiret dediğimiz millet altı kuruluşlarda ulus-devlet sürecini etkilemektedir. Bu açıdan bakıldığında gecekondular tamamen
Bölgenin dinamik sorunlarına yönelik iyileştirici girişimler, sosyo-ekonomik ve benzeri radikal reformlar gündeme gelmediği sürece, Doğu ve Güneydoğu yörelerimiz toplumsal şiddetin odak noktası olmakta devam edecektir.
Bu nedenle kalkınmanın bütüncül (holistic) kimliğine yönelik altyapı ve üstyapı kalkınma projelerinin gündeme gelmesi zorunluluğu vardır. Ancak, Doğu ve Güneydoğu uzun süreden beri Marksist kökenli ve bölücü bir terör örgütünün etkisi altında kalmış, bu nedenle iç göçler yoğunlaşmış, mezra v
Türk toplum yapısı, bir yanda AB süreci çizgisinde Batı norm ve değerleriyle temas sağlarken, öte yanda gelenekli İslam ülkeleri ve antik uygarlık kökenlerinin temsilcileriyle bir bağlantı içindedir. Artık uygarlıkların çatışması, yerini kültürel temas ve ilişkiler düzenine bırakmıştır. Çağın dinamizmi ve oluşum biçimleri de bu tür yapılaşmanın bir gereğidir. Ancak, bu küresel dalgalanmalar karşısında, Türk toplumunun kendine özgü standartlarını nereye kadar koruyabiliriz? Nereye kadar değişim süreci içinde
Yönetici ve işçi kültürü çağımızın bir dinamiğidir. Çatışmacı sosyoloji görüşünden ziyade uyumcu sosyolojinin zaferi olarak karşılanmalıdır. Çatşımacı modelin 19. yüzyıldan 1989`a kadar sürdürdüğü teori vepratikteki ürünleri artık iflas etmiştir. Belki, "Tarihin Sonu" değil, ama sosyalizm tarihi rolünü oynamış, yerini piyasa ekonomisinin kuralarına terketmek durumunda kalmıştır. Artık yorumlarımızda, Marks`ın bıraktığı yerden hareket ederek oyuna yeniden devam edemeyiz. Çünkü, Marksist sistem çatışma ve uyu
"...Hazarlar, tarih sahnesinde bir güç kaynağı olarak üç yüz yılı aşan bir süre içinde önemli roller oynamıştır. Üç kıta parçası üzerinde bu gücünü duyurmuş, hatta Hristiyanlık-İslamiyet gibi evrensel dinlerle tanışmış, fakat bir kader çizgisi olarak üst yöneticiler veya deyim yerinde ise, Patrimonial yapı Yahudilik dinini benimsemiş, bu da sürekli bir etkileşim alanı olarak Hazar kültürünün yabancılaşmasına yol açmıştır. Benzeri görüşler Karaman Türkleri için de geçerlidir. Osmanlı'nın bir devlet kuruluşu
Sosyolojik yönden Türk toplumu, tarihsel mirasları ve kültür kodları da göz önüne alındığında, günümüzde radikal sorunları olan bir ülke konumuna gelmiştir. Avrupa Birliği sürecinde bu oluşumlar giderek daha da karmaşık hale gelerek yoğunluk kazanmıştır. Hepsinin ötesinde, Güneydoğu yöremizde yirmi yılı aşkın süren -kendi akıllarınca "gerilla" savaşı olarak belirtilen- bir sosyal terör olayı, temsilcilerinin de Büyük Millet Meclisindeki gruplarıyla, negatif kimliklerini sürdürmektedirler.
Osmanlı'nın tari
Cumhuriyet sonrası Türk sosyolojisinin bu ikinci döneminde, özellikle toplum dinamiğinin önemli bir boyutunu oluşturan terör ve anarşik olaylar, Alevi-Bektaşi kültürü, aşiret ve kabile olgusu, etnik - azınlık sorunları, milli kimlik ve toplumsal bütünleşme, İslam' ın yükselişi gibi konular ana çizgileriyle ele alınmıştır.
Tarih felsefesi göstermiştir ki, toplumlar zaman zaman «sosyal fetret» devrelerini yaşamaktadırlar. 12 Eylül öncesi içine sürüklenmiş olduğumuz bu siyasi, iktisadi ve sosyal çalkantılardan kaynaklanan «kaosu» da Türk milleti yenmesini bilecektir. Çünkü, zengin tarihi gelişimi, engin tecrübe ve kültürel birikimi, halkımızdaki bunalımlı dönemlerde ortaya çıkan olağanüstü birlik duygusu bu mitosun gerçekleşmesinde en büyük güç kaynağını teşkil edecektir. Yeter ki, akılcı ve metodik bir tarzda bu güçlerin devre
Son yıllarda, küreselleşme ve Avrupa Birliği sürecinde hızla yayılan anarko-kapitalizm zihniyeti, toplum yapımız ve kültür değerlerimizde büyük çöküntülere neden olmaktadır. Bu sebeple, ekonomik sistemimize yeni bir ruh ve zihniyet (ideoloji) kazandırmak gerektiğinde, bu zihniyetin kökleri nerede aranmalıdır? Toplum yapımız ve kültürel miraslarımızdan yararlanmak suretiyle, bu hususa bazı çözüm yolları bulunabilir mi? Özellikle, İslâmi değerler sistemi ve normlar bu hususta bizlere yardımcı olabilir mi?
Sanayileşme olgusu, gözleneceği üzere potansiyel yığılımın, yeniliğe açılımların ve toplumsal dokunun biçimlenmesi, yaratıcı zekânın evrensel imaja yön vermesi açısından bir atılımdır. Bu açıdan bakıldığında, Türk toplumunun kıtalar arası hareketliliği, göçler ve uygarlıklar çatışması yönünden önemli bir değişim süreci vardır. Bu oluşum, insanlarımıza toplumsal hareketlilik kazandırmış, yaşadığı evreni tanıma, yeni bir şeyler meydana getirerek yaşam tarzını zenginleştirme ve kuşaklar arası ilerleme ufkunun
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk milleti denir. Bugünkü Türk milleti, siyasal ve toplumsal bütünlüğü içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat dönemleri ürünü olan bu yanlış adlandırmalar birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden başka hiçbir millet ferdi üzerinde elemden başka bir tesir yapmamıştır. Çünkü bu millet toplulukları da tüm Türk topluluğu gibi ay
Hızlı değişen çoğulcu toplumlar günümüzde çok köklü problemlerle karşı karşıya bulunmaktadırlar. Bunların en önemlilerinden biri de sosyal hareketlerdir. Sosyal hareketler, toplumda yeni bir hayat tarzını, yeni bir model oluşturmak için eylemde bulunulan kolektif bir davranış biçimidir. Bu bakımdan, sosyal hareketler bir yanda hayatın akışıyla yetinmeyen toplumsal rahatsızlıkları dile getirirken, öte yandan bunlarınçözümlenmesi için yeni çareler önerir...
Günümüz çoğulcu toplumlarını dinamik bir tarzda etk
"Bilim öncesi düzeyde, yanlış teorilerimizle birlikte yok olur, ayıklanırız; yanlış teorilerimizle birlikte biz de ortadan kalkarız. Bilimsel düzeyde ise, kendimiz sistemli bir biçimde yanlış teorilerimizi ayıklamaya çalışırız; bizim yerimize, yanlış teorilerimizin ölmesini sağlarız."
-Karl R. Popper-
Toplam 52 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.