İstanbul’un taşlı yollarında delikanlılar, kafalarını güzelliğe, özgürlüğe ve başkaldırıya çevirirken ülkedeki gerginlik aşağıdan yukarıya yukarıdan aşağıya artmakta ve herkes kaderlerinin biçileceği bu zaman için yerlerini almaktaydı. İşte bu köşe kapma oyunu sırasında sokaklardan meyhanelere kadar olan biten her şey Muzaffer Buyrukçu’nun özenli kaleminden bir kamera gerçekliğiyle kaydedilmişti, deklanşöre basmış her ne oluyorsa anında görüntülenmişti.
Muzaffer Buyrukçu, 1968’den 1986’ya uzanan günlükleri
Tanju'nun gol kralı, Rıdvan'sız
Fenerbahçe'nin
kolunun
kanadının kırık olduğu yıllar.
İstanbul gün geçtikçe daha
kalabalıklaşırken, bütün yaşam
her
yönüyle
daha
da
kirlenmektedir. Çöp kentler, hava
kirliliği, şehri Kerbela'ya çeviren
su sıkıntıları ve bir taraftan
televizyondan
canlı
izlenen
Körfez Savaşı! 90'ların başına
değgin eksiksiz, olağanüstü bir
panorama...
Akan Sular Şarap Olsa'da
Muzaffer Buyrukçu, okuruna bu
kez
küçük
bir
semt
meyhanesinden
(Hoşgör
Meyhanesi'nden)
sesleniyor.
Müdavimlerinin
anlat
İstanbul'da yeni yollar açılıyor, eski evler yıkılıp betonarme yapılar, apartmanlar, hanlar yükselip fabrikalar kuruluyorken kentin her yanında düne savaş açan bir hareketliliğin yaşandığı Menderes dönemi... Şehre her gün çarıklı, şalvarlı, kasketli, başörtülü kafileler akın ediyor, çarşıları, pazarları, sokakları, alanları kalabalıklaştırıyordu. Her şeyin hızla değiştiği 50'ler ortasında İstanbul'da bir kenar mahalle. Bu kenar mahallenin birbirinden renkli sakinleri ve elbette Muzaffer Buyrukçu'nun ışılday
Bir dönemin İstanbul'unun bugün artık benzerine sadece siyah beyaz filmlerde rastlayabileceğimiz bir kenar mahallesi... Balkanlar'dan İstanbul'a göç etmiş, kalabalık, yoksul ama çalışkan, sonsuz hülyaları olan bir aile ve bu ailenin bir o kadar hareketli, renkli ve her anından yaşam fışkıran olaylardan örülü hikâyesi.
Dar Sokaklardaki Duman'da Muzaffer Buyrukçu, o kıvrak kaleminden yine kan damlatıyor ve kahramanların tüm canlılığıyla resmini çiziyor. Bedensel arzularla dolu soluk soluğa aşkları anlatıyor
Muzaffer Buyrukçu'nun edebiyatımızdaki yerini tam olarak ortaya koyan öykülerinden Sıcak Sularda Buzdan Bir Yelkenli...
Memleketin Özallı yıllarında, küçük bir burjuva ailesinin evindeyiz. Ömer ve Birsen çiftine ‘'çat kapı'' misafirliğe gelen akrabalar ve küçük yaşamların içine sıkışmış büyük hesaplaşmalar! Sahte gülüşler, ilk dokunuşta akan irinler! Muzaffer Buyrukçu öyle bir sahne kuruyor ki öyküsünde; mutluluk, erotizm, gerilim, kıskançlık, nefret birbirinin peşi sıra çıkıyor karşımıza! Birsen'in düşler
Ormandaydı. Kapkara bulutlar üst üste yığıldılar. Ağaçların gövdeleri hep birden konuşmaya başladılar. Yere attı kendini, yüzünü toprağa gömdü, "Aanneeee!" diye bağırmaya başladı. Sonra kayboldu her şey. Elini göğsüne koydu ve güçlükle soludu. Sesi olmayan sorular sordu. Bu tokatla, isteklerine aykırı ya da yanlış işler yaptığı zaman büyükler tarafından cezalandırılması arasında büyük bir ayrım yoktu. Süren tek gerçek: Cezalandırılmaktı.
"Kişilerine iğne batırın, batırdığınız yerden kıpkırmızı bir kan sızd
Önce gölgelerini gördüğü üç çocuk bitiverdi Doğan'ın başında. Yanlarında kuyruğundan kan akan üç aylık bir kuzu vardı.
"Niçin kestin kuzunun kuyruğunu?"
"Ben kesmedim, ilk defa görüyorum."
İnanmadılar, sopalarla dövmeye başladılar. Dövdüler, dövdüler ve gittiler. O sopalar yeniden başına vurulacakmış gibi fırladı ve kendini korumak istercesine ellerini ileriye uzattı.
"Kişilerine iğne batırın, batırdığınız yerden kıpkırmızı bir kan sızdığını göreceksiniz. Öylesine canlı kişiler Muzaffer Buyrukçu'nun ada
2006 yılında aramızdan ayrılan edebiyatımızın önemli ismi Muzaffer Buyrukçu'nun bütün eserleri Kırmızı Kedi'de. Sait Faik, Yunus Nadi ve Haldun Taner gibi önemli edebiyat ödüllerini kazanan Buyrukçu'nun, işçilerin ve işsizlerin, serserilerin ve kabadayıların, ev kadınlarının ve fahişelerin, sakatların ve delilerin, toplumda ve hatta edebiyatta pek görünmeyen insanların öykülerini anlatmadaki ustalığı, yakından tanıdığı karakterleri ve öykülerini son derece özgün bir üslupla kurgulamasında yatar.
Sait Faik
2006 yılında aramızdan ayrılan edebiyatımızın önemli ismi Muzaffer Buyrukçu'nun bütün eserleri Kırmızı Kedi'de. Sait Faik, Yunus Nadi ve Haldun Taner gibi önemli edebiyat ödüllerini kazanan Buyrukçu'nun, işçilerin ve işsizlerin, serserilerin ve kabadayıların, ev kadınlarının ve fahişelerin, sakatların ve delilerin, toplumda ve hatta edebiyatta pek görünmeyen insanların öykülerini anlatmadaki ustalığı, yakından tanıdığı karakterleri ve öykülerini son derece özgün bir üslupla kurgulamasında yatar. Muzaffer Bu
2006 yılında aramızdan ayrılan edebiyatımızın önemli ismi Muzaffer Buyrukçu'nun bütün eserleri Kırmızı Kedi'de. Sait Faik, Yunus Nadi ve Haldun Taner gibi önemli edebiyat ödüllerini kazanan Buyrukçu'nun, işçilerin ve işsizlerin, serserilerin ve kabadayıların, ev kadınlarının ve fahişelerin, sakatların ve delilerin, toplumda ve hatta edebiyatta pek görünmeyen insanların öykülerini anlatmadaki ustalığı, yakından tanıdığı karakterleri ve öykülerini son derece özgün bir üslupla kurgulamasında yatar.
Farklı ed
2006 yılında aramızdan ayrılan edebiyatımızın önemli ismi Muzaffer Buyrukçu'nun bütün eserleri Kırmızı Kedi'de. Sait Faik, Yunus Nadi ve Haldun Taner gibi önemli edebiyat ödüllerini kazanan Buyrukçu'nun, işçilerin ve işsizlerin, serserilerin ve kabadayıların, ev kadınlarının ve fahişelerin, sakatların ve delilerin, toplumda ve hatta edebiyatta pek görünmeyen insanların öykülerini anlatmadaki ustalığı, yakından tanıdığı karakterleri ve öykülerini son derece özgün bir üslupla kurgulamasında yatar.
Her Şey B
Büyük yazar Orhan Kemal'i bir başka büyük yazar Muzaffer Buyrukçu anlatıyor.
Anı/günlük türünde özgün ve tadına doyulmaz bir üslup yaratan Buyrukçu, Orhan Kemal'le uzun yıllar süren dostluklarını görkemli bir anlatıya dönüştürüyor.
İki usta yazar, ölümsüz bir dostluk, ölümsüz anılar...
"Orhan Kemal'le benim sokak tutkum büyüktü. Yaşadıklarının bilincindeki kişiler olarak bizleri bütün bir ömür evlere, işyerlerine, kahvelere, meyhanelere, sinemalara götüren sokak önemliydi. (...) Bir sergiydi, bir panayır
Yazdığı öyküler, romanlar ve günlükleriyle edebiyatımızda unutulmaz bir iz bırakan, Cemal Süreya'nın "edebiyatımızın mareşali" diye nitelendirdiği büyük yazar Muzaffer Buyrukçu, yayımlanmamış bu uzun öyküsüyle, yeniden aramıza dönüyor.
Akrabalarını görmeye giden karısını otogardan yolcu eden Haydar'ın rastlantılar, anımsamalar, çağrışımlar ve düşlerle örülü, cinselliğin sarmalı içinde doludizgin yol alan şaşırtıcı öyküsü.
Bir ayağı gündelik hayatın gerçekliğinde, bir ayağı hayallerin sonsuzluğunda, düşlerle
Toplam 13 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.