Tanıdık bir ağrı var Recep Kayalı'nın öykülerinde. Uzaklarda olduğunu sandığımız ama yakamızı bırakmayan bir ağrı. Kelimelerin arkasına saklanan küçük dünyaların sızısı.
Dünyayla cezalandırılmış babaların kamburunu sırtında taşıyan çocuklar, ruhlarındaki boşluğu harf harf doldurmaya çalışan genç adamlar ve onların gerçeğe çok yakın duran gerçekdışılıkla iç içe geçmiş hikâyeleri, şiirden el almış, gördüğünü gösteren, görülmeyenleri de hissettiren, kendi yatağını bulmuş bir dille yeniden yoğruluyor bu kita
Recep Kayalı, Taşın Dediği'nde kaybetmiş "küçük" adamların
büyük hikâyelerini anlatıyor bize. Yazarın kitaptaki öykülerde
kullandığı dili; yazılan öykünün talebi belirlemiş görünüyor. Dilde
doğallığı seven ve dilin perdelerine oldukça hâkim olan Kayalı, ad
aktarmalarını ustalıkla kullanıyor. Sınır boylarının olağanüstü
ortamları ile Anadolu'daki bir köyün sade bir köşesi; feleğin
çemberinden geçmiş adamlarla başlarında kavak yeli esen hayta,
toy delikanlılar yan yana bu öykülerde. Kayalı bunları anlatırken
Nerelisin dedi geçmişimi unutmak için bindiğim şehirler arası otobüste yanıma oturan genç kadın. Cevap vermedim; duymamazlıktan geldim. Otobüs üzeri karla örtülü dağların yanından geçerken, yalnız dağın beyazları geceyi doğuruyordu. Dağlar teşhircidir. Eteklerine köyler kurulur. Cam kenarları insanın anı yaşadığı tek yerdir. Üzerlerinde alın yazıları bırakılmayan başları taşır. Nerelisin sorusunu tekrar etti duymadığımı düşünerek. Uykuluyum dedim uzak dur benden. Biliyorum orayı rüyaları çok meşhurdur dedi
Toplam 3 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.