Adına Romanlar’da, büyükbabasından kalan bir defterin kaybolup gitmesini istemeyen bir akademisyen ile çiçeği burnunda bir savcının yolları kesişir. Aynı dönemde yaşamamış ve hiç tanışmamış olsalar da aslında aynı gizemin peşindedirler. Veysel Altuntaş, ilk kitabı Yaşamak Sandığım’da kurgu meselesine kafa yoran bir öykücü olduğunun işaretini vermişti. Bu kez çok katmanlı bir romanla çıkıyor karşımıza. Eski eşyalar arasında bulunan bir defter, savcının defterden okuduğumuz duygusal dünyası, intihar eden yaza
Selçuklu döneminden kalmış bir mektubun içinden konuşan elçinin söyledikleri, bir cambazın sakarlıkları, mezarda dimdik halde bulunan bir dostun vücudunun üstüne yazdıkları, bir fotoğrafçının defterine çiziktirdikleri Veysel Altuntaş'ın anlatı dairesinin içinde bulunan ve gittikçe gelişen hatta bazen bu daireye sığmayıp taşan bir gerçeklikle çıkıyor karşımıza. Veysel Altuntaş, çeperleri sert rüzgârlarla çevrili küçük bir nokta içinde başlayan sonra gittikçe genişleyen bir yaşam dairesi çiziyor. Bu küçük dai
Toplam 2 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.