Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 18 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Bu kitap, çocukların dünyasını yakından bilen bir öğretmen yazarın kaleminden çıkmıştır. Kitapta yer alan her sevgi hikâyesinin mutlaka yaşanmış bir karşılığı vardır. Anlatılan olaylar, durumlar, duygular uydurma kurgular değil, yaşanmışlıkların birebir yansımalarıdır. Yetişkinlerden hem etkilenerek hem de onları etkileyerek gerçek hayatın içinde büyüyen çocuklar, kitapta sunulanları rahatça anlayacaklardır. Zaten bu hikâyeler hem çocuklar hem yetişkinler tarafından okunsun, özellikle de aile ortamlarında o
Böyle Bir Baba'yı okurken ilk gençlik çağındaki bir çocuğun hayatına yön veren ayrıntıları, onunla birlikte yaşayacaksınız. Bazen sevinciniz yarıda kalacak, üzüleceksiniz. Yüreğiniz ayrılık ateşiyle yanarken gözleriniz buğulanacak. Birine yürekten bağlanıp onu bütün benliğinizle seveceksiniz. Hüznü ve sevgiyi iç içe yaşayacaksınız. Bozulmadan, yozlaşmadan, hep kendiniz olarak kalacak, hep kendiniz olarak yaşayacaksınız. Böyle Bir Baba'yı okurken BEBİHA'dan tanıdığınız Erhan'la yürüyecek, Erhan'la büyüyeceks
Tükendi
Son dönem öykü yazarlarımızdan Osman Çeviksoy'un Sana Seni Anlatmak adlı öyküsü, Milli Eğitim Bakanlığının Öğretmenler Arası Ödüllü Kitap Yarışmasında ikincilik ödülü aldı. Aynı adı taşıyan bu öykü kitabında, Sana Seni Anlatmak ile birlikte, 12-15 yaş grubu çocukların zevkle okuyacaklar birbirinden güzel yedi öykü daha yer almaktadır.
Tükendi
Bebiha; yıllarca gizli tutulmuş, utangaç, çekingen ama gerçek ve tertemiz bir aşkın romanıdır. Bebiha; yokluklarda eriyip kaybolmadan, tükenmeden, umutla geleceğe yürüyüşün romanıdır. Bebiha; bir gece ansızın yüreğe düşen cemreye tutunarak büyümenin, var olmanın romanıdır. Bebiha; şiirle başlayan, öykü ve romanla devam eden ve hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir yazma sevdasının romanıdır. Bebiha; yaşanmamış, sadece hayal edilmiş bir roman olsaydı, kesinlikle böyle kurgulanmazdı. Bu romanı, geçmişle bug
asra'dan Balkanlar'a Gezi Günlükleri'ni okurken işgal altındaki bir ülkenin tarih ve kültür yüklü iki büyük şehrinin caddelerinde tedirgin yürüyeceksiniz; karşılaştığınız insan ve şehir manzaraları içinizi kavuracak. Yıllarca düşman bildiğiniz bir başka ülkede halkın size ne kadar dostça yaklaştığını, sizi nasıl hasretle bağrına bastığını göreceksiniz. Bir başka ülkede; yöneticiler arası siyasi tartışmaların, aynı kültürel yapıya dayanan halkları birbirinden soğutamadığını anlayacaksınız. Başka bir ülkede;
"Gitme!" demedi. Deseydi kalırdım, demedi. Çok geçmeden, yaşlı ve zengin bir adamla evlendiğini duydum. Beni, o adam için terk etmiş gibi geldi bana. Bir daha ne adını andım ne de benim yanımda adı anıldı. ...çoluk çocuğu oldu mu, hâlâ Ankara'da mı yaşıyor, bilmiyorum. İstesem öğrenirdim ama istemedim. "Merkezinde sevgi varsa her şey güzeldir!" diyen yazarımızın çoğunlukla "aşk" konulu hikâyelerinden oluşan bu eserini de severek okuyacağınızdan eminiz.
Bir gün "aşk" dedim, beyin, sinir, hormon üçlüsüyle açıkladın. "Özlem" dedim, beyin sinir, hormon üçlüsüyle açıkladın. "Heyecan" dedim, "korku" dedim, "nefret" dedim, ne dediysem, beyin sinir, hormon üçlüsüyle açıkladın. Bazen kasları da işin içine kattın. Ne dediysem duygusallıktan uzak, bilimsel, kupkuru açıklamalar getirdin. İnadıma yaptığını, bilimsel takılarak beni öfkelendirmek istediğini biliyordum. Sonunda başardın; öfkelendirdin beni. Senin hiç yapmadığını yaparak sesimi yükselttim: "Aşk..
Tükendi
Önce yalnız gittiler, sonra eşlerini, çocuklarını da götürdüler. Dillerini, kültürlerini bilmedikleri toplumlar içinde, düşe kalka yaşamaya başladılar. Farklı bir uygarlığın insanlarıydılar. Uyumsuz olmasalar da çevrenin rengine hemen buyanamadılar. Çoğu kez yanlış anlaşıldılar, bazen de hiç anlaşılmadılar. Oralarda "yabancı" ülkelerinde "Alamancı"ydılar. Gittikleri yerin adı Almanya, Fransa, Hollanda, İsviçre olsa da yaşadıkları sorunlar benzerdi. Gurbetteki insanımızla beş yıl birlikte yaşayan ve onları
Kanundan korkmuyorum, dedi. Son iki yılda kendimi ihbar için iki kez karakola gittim. Her şeyi en ince ayrıntılarına kadar anlattım. Suçluyum, dedim. Üç kişinin ölümüne, yedi yavrunun yetim kalmasına sebep oldum. Bir ocağı söndürdüm, suçluyum, tutuklayın beni, dedim. İdam etseler, ömür boyu hapis verseler razıydım. Güldüler bana. "Deli misin sen kardeşim." dediler. "Hadi git, bize bunları anlatmamış ol!" dediler. Anlamadılar beni. İçimdeki yangını anlamadılar...
Tükendi
Babam asıl beni şaşırttı hala. "Oğlum!" dedi bana. "Yavrum!" dedi. "İlk göz ağrım, iki gözümün ışığı... Üzerimde Nusret ağabeyimin emeği çoktu, ona saygımdan, hürmetimden sana sahip çıkamadım, "evladım" diyemedim, beni affet!" dedi. Babam beni ilk kez kucakladı hala. Babam ilk kez bana sarıldı, beni bağrına bastı. "Aynı sebepten kardeşlerinle de yeterince ilgilenemedim. Onlar da beni affetsinler. Açığa vuramadım, göstermedim ama hepinizi çok sevdim, hepinizi canımdan çok sevdim. Keşke en küçüğünüz, en büyük
O gün dikkatimizi başka bir şey daha çekti. Anne kuş zaruri ihtiyacını giderme zamanı gelince eşini beklemedi. Yuvada yavrusunu bırakıp uçtu gitti. Yavru kuşun düşündüğümüz kadar küçük olmadığını yalnız kalınca gördük. Uslu uslu annesini bekledi. Yaramazlık edip aşağılara düşmek bir tarafa, ayağa bile kalkmadı. Balkona sandalye koyup geriden incelemedim. Çirkin, kısa tüylü bir şeydi. Yine de kuşa benziyordu. Tatlıydı, sevimliydi. Gözlerime korkuyla bakıyordu. Kıpırdamıyordu. Yaklaşsam, dokunmaya kalkışsam,
Şarkıcı Darwin... Seni ciddiye alanlar maymunları bile güldürüyor. Gelişmiş bir maymun gibi yaşayanların ne derdi olabilir ki... Dert insanındır, çile insanındır, hayvanlara ne mutlu... Simone tükeniyorum... Huzura, kurtuluşa bir adım kala, bir duvar dibinde şaşkın, çaresiz, korkuyla tükenmek ne kötü... Duvarı yıksam kurtulabilirdim... Bugün işe gitmedim... Bürodan defalarca aramışlardır. Telesekreter her defasında evde olmadığımı söylemiştir. Mesaj bırakmışlardır. Dinlesem mi ki... Kim bilir, sürü ne kada
Dağlar uçsuz bucaksız sanmıştı. Sahipsiz bir kale, emin bir sığınak sanmıştı. Değildi. Yanılmıştı. Dağlar, yollar parsel parsel bölünmüştü. Yollar sahipliydi. Dereler, pınar başları, düzler, yokuşlar, çalılıklar, sıklıklar, her taraf sahipliydi. Çobanalr, bekçiler, yolcular, oduncular, mantar toplamaya çıkan insanlar... Her biri bir sahip... Dağların böylesine dar olduğunu bilmiyordu. İnsanlar, özellikler ellerinde sepetlerle mantar arayan insanlar üzerine geliyorlardı. Birinden saklansa diğerine yakalan
"Bu millet niye bu hale düştü? Yirmi yıl dayandık, yirmi yıl daha dayanabilecek miyiz? Sökü sakız, köleliği kurtuluş bildik, fakat analarımızın yüreği taş bağladı... Karılarımız dul, çocuklarımız yetim kaldı... Para verildi, parayla alınamayacak nemiz varsa alındı... Yozlaştık, posalaştık... Bunu bilmez mi beyler? Bilirse, bu tren, bu kalabalık nedir? Ben niye buradayım... Niye boynu bükük çocuklarımın? Ah! Yağsız aş, kuru ekmek yiyip ele minnet etmeyen anam... ah!..." Adam kahırlandıkça kahırlanır. Kahır,
"Az kaldı, oğlumun Çakır amcası." dedi. "Artık dayanamıyorum. Bir dahaki uğradığında beni burada bulamayabilirsin." Sesinde açık bir kararlılık vardı. "Bırakıyor musun?" dedim. "Bırakıyorum." dedi. "Sermaye?.." "Eh işte..." "Artık görüşmeyecek miyiz?" Gözleri bir kere daha doldu, yanakları bir kere daha ıslandı. Bu habere gerçekten çok sevindim. Çünkü bu işi isteyerek, severek yapmadığını, güçlü analık duygusuyla Ferhat'ı ve onun geleceğini düşündüğü için her şeye katlandığını biliyordum. Yıldız'ın
Tükendi
Son dönem öykü yazarlarımızdan Osman Çeviksoy'un Kar Yağar Gül Üstüne adlı bu kitabında birbirinden güzel 10 öykü yer almaktadır.
"... İntihar senin kaderindi Manuel... Beni dinlesen, dediklerimi yapsan da kaderini değiştiremezdin. Duvarı aşacak gücün kalmamıştı. Tükenmiştin..." "Şimdi, ben de bir duvar dibindeyim. Fakat benimki cinnet duvarı değil. Bilgisizlik duvarı belki... Yol bilmezlik, rehbersizlik duvarı... Türkçeden Almancaya tercüme edilmiş kitaplarla bilgimi artırıp yolumu belirlemeye çalışırken, bir yandan da Türkçe öğreniyorum. Duvarı yıkabilirsem kendimi de, Sedat'ı da kurtarabilirim. Bu bana zor görünmüyor... Umutluyum.
Son dönem öykü yazarlarımızdan Osman Çeviksoy'un Beyaz Yürüyüş adlı öyküsü, 1981'de Kültür Bakanlığının Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yılı nedeniyle düzenlediği öykü yarışmasında birincilik aldı. 12-15 yaş çocuklarına hitap eden BEYAZ YÜRÜYÜŞ adlı kitapta, birbirinden güzel 10 öykü yer almaktadır.
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 18 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1