Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 60 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Senûsîler ve On Üçüncü Asrın En Büyük Mütefekkir-i İslâmîsi Seyyid Muhammed es-Senûsî, Abdülhamîd ve Seyyid Muhammed el-Mehdî ve Asr-ı Hamîdî’de Âlem-i İslâm ve Senûsîler adlı bu eser, Osmanlı Devleti’nin son dönem önemli mütefekkirlerinden Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’nin dînî ve fikrî sahadaki tefekkürünü ortaya koyan eserlerindendir. Hatta 1908’de sürgünden İstanbul’a döndükten sonra sürgündeki gözlemlerine ve edindiği intibâlarına dayanarak kaleme alıp yayınladığı ilk eseridir (1909). Bununla birl
Tükendi
“Dedelerimiz Türkler, Sibirya, Çin ve İran arasındaki yerlerde dolaşırlardı. Asıl yurtları “Altay Dağları”ydı. Dedelerimiz çok eski zamandan beri yiğitlikle bellenmiştiler… “Türk gibi kuvvetli” darb-ı meseli boşuna söylenmemişti. Dedelerimiz pek güçlü, çok kuvvetli pehlivandılar… Bunun sebebi de… temiz, sade yemeklerle geçinmekti. Şimdi bile dağlık ve yayla yerlerde oturan Türklerin kuvvetli ve güzel olması bu sebepledir. Dedelerimiz sütü pek çok severlerdi, bunu türlü türlü suretlerde kullanırlardı. Kebap
A’mâk-ı Hayâl, son devir Türk edebiyatımızın klasikleşmiş eserleri arasında mümtaz bir yere sahiptir. Eserde, felsefî-tasavvufî bilgi ve tecrübeler, geleneksel bir yöntem olan öğretici dil usulüyle okuyucuya sunulmuş, yazıldığı dönemin sosyokültürel sorunlarına da yer yer değinilmiştir. Ayrıca gerektiğinde açık bir şekilde, gerektiğinde remiz yoluyla birçok ayete, hadis-i şerife ve tasavvufî inceliğe atıfta bulunarak yazılmış bir seyr u sülûk hikâyesidir. Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, kendi tefekkürün
"Bugünkü gezintim uçmakla başlamıştı. Aciz olduğum için rüyada bile uçmaya dayanıklı değilken bu hayali uçuş beni fazlasıyla yoruyor, sersemletiyordu. Tuhaf olanı şu ki doğru bir çizgi üzerinde değil, daima yukarı yükselerek uçmaktaydım. Gözümden gezegenler ve güneş tamamen kaybolmuştu." Döneminin önde gelen mutasavvıflarından Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, eserlerini materyalizme karşı savunduğu metafizik anlayışla kaleme alan yazarlardan. Yaratıcı ile yaratılanın tek ve bir olduğunu savunan vahdet
"İnsanlar arasında, Yunus Emre, Derviş Yunus, Âşık Yunus nâmlarıyla meşhur olan ârif ve âşık-ı billâhtır ki, Bolu'da dünyaya gelmiş, Yıldırım Bâyezit zamanında zuhûr etmiştir. Şeyhleri Tapduk Emre Hazretleri olup tarîkatleri Kâdirî'dir. Yunus ümmîdir, yani zâhiren kimseden okumamış, ders almamıştır; fakat bâtınen mekteb-i tevhit ve aşkta tahsilini ikmâl etmiş, aliyyü'l- âlâ olarak şehâdetnâmesini almış ve birinci olarak çıkmıştır. Yunus, tevhîd ve hakikatte bir Muhyiddin, esrâr ve hikmette bir Mevlânâ, aşk
Son dönem düşünürlerimizden Filibeli Ahmed Hilmi'nin kaleme aldığı Akvâm-ı Cihân 1329/1911'de yayımlanmıştır. Osmanlıların Avrupa'dan ve Afrika'dan neredeyse tamamen çekildikleri bir zamanda kaleme alınmıştır. Batıda yapılan çalışmalarla aynı zamanda yayımlanmış olması dikkat çekicidir. Eserin muhtevası kavimlerin, ırkların yaşayışı, psikolojik özellikleri, simaen ve bedenen görünüşleri, adetleri, töreleri... gibi konular olup bu anlamda edebiyatın, sosyoloji ve etnolojinin, dinin ve tarihin alanına hitap e
Tükendi
Üss-i İslâm ya da İslâmî Hakikatlere Dayanan Yeni Akâid İlmi Filibeli Ahmed Hilmi'nin "genç müslümanlığın ihtiyaçlarını tatmin edecek tarzda tertip ettiği, yeni bir akâid" kitabıdır. Sebeb-i telif olarak görülebilecek bu cümlede yazar, diğer akaid kitaplarından farklı olarak, "yeni" hasıl olan bir "ihtiyac"a İslâm'ın esasları ile cevap verdiğini söylemektedir. Kitabın kaleme alındığı tarih (1913-1914), Osmanlı Batılılaşmasının yalnızca askerî ve eğitim alanları ile sınırlı kalmadığı bir dönemdir. Artık tam
Tükendi
A'mâk-ı Hayâl, Cumhuriyet öncesi edebiyatımızın hem en şanslı hem de en şans¬sız kitabıdır. İlk baskısının (1910) üzerinden yüz yılı aşkın bir süre geçmesine karşın hâlâ ilgi görmesi, sevilerek okunması ve buna bağlı olarak farklı yayınevle¬rince üst üste basılması, onun ne kadar şanslı olduğunu göstermektedir. Kitabın şanssızlığı ise yazarının ölümünden sonra yapılan ikinci (bütünleşmiş ilk ve tek) baskısının (1925) inanılmaz bir özensizlikle ve akıl almaz yanlışlarla dolu olarak çıkmasıdır. Bu büyük bir ş
Tükendi
İlm-i Ahvâli'r-Ruh-Ruh Hallerinin İlmi 1327/1911'de ilk yayımlanışından 108 yıl sonra ilk kez okurlarımızla buluşuyor. Eser, Ahmed Hilmi'nin kurucusu olduğu Hikmet Matbaa-i İslamiyesi'nde basılmıştır. İlk Osmanlı üniversitesi olan Darülfünûn-ı Osmanî'de tedris edilen bu eserin, sadece bir ders kitabı mahiyetinde yazılmadığını kitap girişindeki "Birkaç Söz" başlığı altında yer alan Ahmed Hilmi'nin takdiminden öğreniyoruz: "Eserden memul olan istifâdenin yalnız Darülfünûn'un mümtaz talebelerine has ve münhası
Tükendi
"Ben niyet ettim ki bu hayatı; dünyaya niye geldiğimizi, ne olacağımızı, bizi göndereni anlamadan terk etmeyeyim. Ah ne olurdu ki bu suallere ben ispatî veya inkârî birer cevab verebileyim!" Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi, dağılıp parçalanmış bir insanın tasavvufi olgunlaşma hikâyesini çok katmanlı edebi bir biçimle anlatırken okuru hayali ve hakiki yolculuklara çıkarıyor. Tasavvufi, felsefi, sosyal ve fantastik olanın Türk edebiyatında benzeri görülmemiş bir karışımı olan A'mâk-ı Hayal'de akıl has
Allah'ı İnkâr Mümkün müdür? Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi bütün eserleri serimizin yedinci kitabı olarak Büyüyenay Kitaplığına katılıyor. Eser, *Tarih-i İslâm'ın Birinci Zeyli: Allah'ı İnkâr Mümkün müdür? yahut Huzur-ı Fende Mesâlik-i Küfür [Felsefe-i Mâ Fevka't-Tabiâ Mebahisi]* künyesiyle Hikmet Matbaa-i İslamiyesi'nde 28 Kasım 1911'de yayımlanmıştır. Ahmed Hilmi, *Okuyucularla Bir Hasbihal* başlıklı takdim yazısında *Fena bir şiiri okuyan bir adam, biraz vakit kaybetmiş olmaktan başka bir zarar görm
Tükendi
Eserin iki kahramanından biri Râci, diğeri hakikati bulmakta ona yol gösteren Aynalı Dede isimli meczuptur. Eserin şahıs kadrosunda ayrıca Râci'nin arkadaşı Sâmi ile doğu düşünce tarihi ve masal dünyasına ait Buddha, Zerdüşt, Sîmurg, Anka gibi çeşitli şahıs ve varlıklar da yer almaktadır. Râci, dindar bir anne tarafından iyi yetiştirilmiş, inancı kuvvetli bir gençtir. İyi bir tahsil görmüş, maddî ve mânevî ilimleri öğrenmiştir. Mektebi bitirince bilgisini daha da arttırmak için çeşitli kitapları incelemeye
Tükendi
Şimdiye kadar, kim bilir kaç hayvan yükü kitap okudun; Ne anladın? Hiç, değil mi? İnsanların bilgisi nedir? Bencilliklerimiz ve zevklerimiz, ihtiyaç olan şartlara ait şeylerden ibarettir. Peki ama Hakk va adalete dair ne biliyoruz? Hiç! Akli denklem ile Hakk'ı itiraf etmek mümkündür. Fakat bilmek, anlamak mümkün mü? Ne konuşalım? Harflerden meydana gelen bir dizi ile hikmetin esası bilinir mi?
A?mâk-ı Hayal, yazarın ?hakikat" konusunda¬ki kanaatini dile getiren ve daha çok ?vahdet-i vücûd" fikrinin hâkim olduğu tasavvufî ve ahlâkî bir romandır. Eserdeki olaylar mezarlıktaki bir kulübede yaşayan Aynalı Baba ile Raci arasında geçmektedir. A?mâk-ı Hayal isimli bu romanda, hakikate susamış bir ruhun, onu aramak için manevî âlemlerde yaptığı seyahatler anlatılmaktadır. Roman kahramanı Raci'nin şahsında felsefenin insanı mutluluğa ulaştırmayacağı anlatılmaya çalışılmaktadır. Bu eseri yeniden yayımlark
1914 yılında 49 yaşında vefat eden Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi'nin eserleri aradan 104 yıl geçmesine rağmen henüz tam olarak kültür dünyamıza kazandırılabilmiş değil. Bütün hikayelerini bir araya getiren bu eser de hikayelerin son yayımlanış tarihi olan 1912 yılını dikkate alırsak, 106 yıl sonra ilk defa bir kitap hüviyetiyle okurlarımızla buluşuyor. Bütün Hikayeleri adını verdiğimiz bu eserde Filibeli Ahmed Hilmi'nin 1910-1912 tarihleri arasında Hikmet Gazetesi'nin Haftalık ve Günlük olarak çıkan d
A'mâk-ı Hayâl, Râci'nin, "nokta olduğunu" fark edip, noktadan Merkez'e akacak bir yol arayışına girmesinin hikâyesi ve "aşağı" ile "yukarı" arasındaki meydan muharebesinin bir sonucudur. İnsan bu arayışta, "aşağı" olana kayıtsız şartsız teslim olmak yerine, başta kendi nefsi olmak üzere, kötülükle türlü savaşlara girer. Her insan, bir halife olması itibariyle bu hakikati aramaya yazgılıdır! Her fert için farklı şekillerde ve farklı zamanlarda ortaya çıksa da, susuzluğun, ayrılığın ve de anayurttan kopuşun
Kitabın yazarı Filibeli Ahmed Hilmi Efendi, "Bu kitabı, gerçek aşkıyla yanan, akılla anlaşılması mümkün olmayan konuları merak eden insanların zevkle okuyacağı kanaatindeyim." diyerek takdim etmiştir. "Hayalin Derinlikleri" anlamına gelen A'mâk-ı Hayâl, yirmi üç fantastik hikâyeden oluşuyor. Çağının edebiyat örneklerine öncülük eden, sürükleyici ve derinlikli hikâyeler, aynı zamanda yazarın yeniliklere açık bir kişi olduğunu da gösterir. Ahmed Hilmi Bey, tasavvufî düşünceyi tanıdıktan sonra yazdığı bu hikâ
Tükendi
Güneş yanar, âlem döner Bir gün gelir hepsi söner Ey sahib-i ilm ü hüner Bilir misin sebebi kim? Ne gelen var, ne giden var Ne solan var, ne biten var Ne gülü var, ne diken var Bilir misin sebebi kim? A'mâk-ı Hayâl, Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi'nin vahdet-i vücud anlayışıyla ele aldığı tasavvufi bir romandır. ‘'Aynalı Baba ile Mülakat‘' ve ‘'Manisa Tımarhanesi'' olmak üzere iki bölümden oluşan bu eser barındırdığı hikâyelerde mitolojik ve fantastik ögelere sık
Sisli bir sabahta erkenden uyandım. İçimde sebebini bilemediğim bir sıkıntı vardı. Yavaş yavaş mezarlığa doğru yürümeye başladım. Bu gün havanın sisli, içimin sıkıntılı olmasından dolayı hüzünlü bir ney iniltisi dinlemek istemiyordum. Mezarlığın duvarına yaklaştıkça kulağımıza saz sesi gelmeye başladı. Sabah ziyaretine gelen bir medrese mollası yüzünü ekşiterek; "Bizim Aynalı deliye bu gün yine şeytan karışmış herhalde, ölülere saz çalıveriyor" dedi.
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 60 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1