Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 9 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Aşkın elleri dokundu kadının kaderine. Kadın sarsıldı. Göğsünde kor bir ateş. Tüm kâinatı kuşattı. Matem çadırı aşkla sarsıldı. “Ben bir çöl kızıyım.” dedi. Sevdiği adam önünden savrulup geçti. Adamın aşkı ömründen geçip gitmedi. Kadın onun ardından yürüdü matem çadırına. Kulağına ilk anlatıcının sesi ilişti. Bu, sevdasına hayran olduğu Aişe’nin sesiydi. Asırlar öncesinden ona yetişti. Ölesiye aşk dolu, ölesiye şefkatliydi. Dizlerine koydu başını. Aişe’nin ellerinde saçları tel tel çözüldü. Sakinleşive
Hayalperest gezginler, gizemli haritanın izinde maceraya devam ediyor!Yavuz Selim, Faris ve Hana Bosna Hersek Ulusal Müzesi`nde, Osmanlı`nın 500 yıl hüküm sürdüğü topraklarda bıraktığı izlere hayranlıkla dalıp giderken kendilerini heyecanlı bir maceranın içinde bulurlar. Bu, onların gerçeği ortaya çıkarmasını engellemeye çalışan maskeli bir adamın macerasıdır. Müzeden çaldığı kılıç ve kalkan seti ile tarihin gerçeklerini ortadan kaldırmaya çalışır fakat kahraman gezginler, buna izin vermeyecektir.Garip me
Selim, heyecanla sıranın kendisine gelmesini bekliyordu. Sonunda önündeki onca öğrenciden sonra içeri girdi. Dışarıda bahar havası hâkimdi. Tüm ailesinin kendisini avluda heyecanla beklediğini biliyordu. Dedesinin emeklerini, babasının hayallerini düşündü. Büyük gün gelip çatmıştı. Yetenek Avcısı'nın ekibi olarak başarmalıydılar. Selim ve arkadaşları heyecanla ayrı ayrı jürinin karşısına geçmişlerdi. Her biri de Mimar Sinan Akademisi'nin öğrencisi olmak için ter döküyorlardı. Selim, hazırladığı maketi jüri
Asasını yere vura vura ilerliyordu Evliya Çelebi. Yusuf, aksayan bacağıyla ona yetişmeye çalışıyor, sürekli düşünüp duruyordu; "Acaba seyyah olmak nasıl bir şeydi?" Onun gibi olmak istiyordu. Sonra gökyüzündeki kuşlara özeniyordu; ‘Keşke kanatlarım olsaydı benim, tüm dünyayı dolaşabilirdim.' diyordu. Evliya Çelebi, gündüzün kavurucu sıcağında, gecenin dondurucu soğuğunda yaptığı çöl yolculuklarından söz ediyordu Yusuf'a ve sonra ona Gökkuzgunu'nun hikâyesini anlatıyordu. Yusuf, küçük bir gezgin olmaya mer
Gözlerini yumdu. Kalbine dokundu ve "Muhammed" dedi kadın! O vakit çekildi sular, tufan durdu. "Muhammed" dedi, ateşi güle değdi. "Muhammed" dedi, kuyu sonsuz kapılara açıldı. Bir kez daha "Muhammed" dedi. Aşk ile gül ile ümit ile gözleri ötelere uzandı. Bu kez anladı, bulmuş olmanın tarifsiz sevinciyle. Kalın bir defter çekti önüne, "Kurtuluşun Sırrı" diye yazdı başlık sahifesine. Altına daha küçük harfler ile ekledi: "Yalnız benim kurtuluşuma değil, tüm yaratılmışların..." Defteri bir kenara itti. Üz
Fısılda artık Hünkârım! Susarsan yok olacağım. Konuş ki yangınımla var olayım! Dokun sözcüklerime, hayat bulsun romanım. Çünkü sensin eksikliği satırlarımın... Ben seni yazmak için seçilmiş hattat! Parmaklarıma tutuşturulan kalemin mürekkebinin renginde aşkın kanı... Yazmayı bıraksam kimse adının içimdeki aşkına dokunamayacak... Yine ne garip Hünkârım, seni yazmasam hattatlığım yarım kalacak... Beni kimse anlamayacak. Dahası adımı kimse bilmeyecek... Bir fetih kitabı yazacaktım, kaftanına kapandım. Rüyan il
Başını kaldırıp Tillo'nun yıldızlı gecelerine baktı. Ardından başının üzerinden kanatlanan turnalara. Çıplak ayak arşınladığı uçsuz bucaksız tepelere. Bütün sözcükleri mim gibi suskunluğa niyet etti, kulaklarında hocasının sesi, bir nehir gibi çağlayıp durdu. 'Molla İbrahim ayrılık vakti, bilesin ki anlarsa uzağım yakınımdır, anlamazsa yakınım uzağım" dedi Şeyh Hazretleri. İbrahim'in gözleri Bi'ril Kudra kuyusuna takıldı. Kalbi sarsıldı. Kuyu, Allah dostlarının kokusunu saldı. 'Diyetini ödemediğin sevda sen
Tükendi
Vakit akşamdır, camlarda zakkum pembesi bir gurup. Uzaktan çocuk çığlıkları, radyoda hafif bir müzik; ilk rastladığın bir mısrasıdır kalbini okşayan şairin gizli eli... Oysa sevmeye yatkınız anlamasak bile... Bir felakettir akşamın nefesine karşı kendi kalbini yaşamak... Oysa bir kaderdir sevmek, kavuşamasak bile. Kimse bilemedi, avuçlarına inen amentüyü... Ve yine bilemediler, bir bıçak gibi kışın ayazında kalbini ortadan ikiye ayıran imtihanı. Dahası unutup gitti, kalbi yaralayan da verdiği acıyı. Yine de
Kameri ayının son gecesiydi. Gece zifiri karanlıktı. Mağara hiç olmadığı kadar heyecanlı bir sığınağa dönüşüyordu. Dışarıda Kıtmir'in sessiz havlayışı, Çobana mağarayı işaret ediyordu. Roma halkının acımasız çığlıkları, önce göğün katlarında dönüyor, sonra dağa çarpıyor, daha sonra kayalara vurup, mağaranın boşluklarında yankılanıyordu. "Tüm İsevileri bir araya getirin, onları diri diri yakacağız!" Olimpus tanrılarının cansız varlıkları, ruhsuz bir şekilde tüm olanları seyrediyordu. Helen bağırıyordu: "Onla
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 9 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1