Evsiz barksız kalmış kara paltolu, kasketli adamların gölge olup gizlendiği çayhaneler; yazgısına boyun eğip her gece ölüleri aydınlatan fenerci; yangın yeri Suriçi'nde camgüzeline sarılarak hayatta kalan Meryem; zulümden kaçıp şemse, aya, yıldızlara sığınan Ezidiler... Beton yığını İstanbul'u saran umarsız güvercin ağrısı ve Şeytan Dağları'nın, Karacehennem Ormanları'nın ortasında hayallerin, özlemlerin renkli disko topu etrafında döndüğü Büyük Umutlar Müzikholü... Hepsi de büyük bir kentte, gökdelenlerin
Bakışlarından okunan tam da buydu. Haklıydı bir bakıma.
Yaşamak ile görmek, gördüğün üzerine düşlemek farklıydı. Dün
gece, İhsan'ın kaldığı lojmanın penceresinden dışarıyı izlerken
tam karşımda duran dağın doruğu Van Gogh'un yıldızlı gecelerine
götürmüştü beni. Yıldızlar, esen rüzgârla bir olup dağın çevresinde
dönüyorlardı sanki. Ona, dağın tepesine gece vakti hiç çıkıp çıkmadığını
sormuştum. Umursamaz bir tavra bürünüp kısa bir yanıtla
geçiştirmişti sorumu.
?Çıkmadım"
Hiç çıkılmaz mı, gidilmez mi?
Toplam 2 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.