Fahreddin er-Râzî sonrasında, dinî ilimlere ve nazarî düşünceye yön veren öncü âlimler kuşağının ilk akla gelenlerinden biri olan Kādî Beyzâvî, hayatının büyük bir kısmını İran'ın Fars bölgesine bağlı Şîraz'da geçirmiştir. Bu dönemde bölgeyi bir Türk hanedanı olan Salgurlular yönetmiştir. Bununla birlikte onu Moğol tarihinden ayrı olarak ele alma imkânı da yoktur. Zira o, ömrünün nispeten daha kısa olan bir kısmında İlhanlı Devleti'nin başşehri Tebriz'de yaşamış, siyasî elitle temas halinde olmuş ve burada
İbn Sînâ'dan (ö. 428/1037) sonra pek çok düşünce geleneği bu filozofun felsefî mirasıyla bir şekilde ilişkiye geçmek durumunda kalmıştır. Bu noktada bir mütekellim olarak Fahreddin Râzî (ö. 606/1210) ve onun İbn Sînâ felsefesiyle ilgili çalışmalarının ayrı bir yeri vardır. Râzî'nin, eserlerinde kullandığı kendine özgü tasnifi, meseleleri ele alış tarzı ve ulaştığı sonuçlar ile farklı entelektüel disiplinler arasında kurduğu yakın ilişki, kendisinden sonra hâkim bir yaklaşıma dönüşmüştür. Râzî sonrasında bu
Fikir tarihi içerisinde önemli bir tefekkür sahası olan İslâm Felsefesi, özgün bir düşünce sistemi/sistematiğidir. Onun
özgünlüğü, vahiy ve aşkın alandan beslenmesinin yanında, kendi içerisinde eleştiri ve tenkide kayda değer bir fırsat ve
imkân açmasında aranmalıdır. Bunun bilimsel ve nitelikli ilk örneği; Gazzâlî'nin, Aristo tarzında felsefe yapan Meşşâî filozoflarının bir kısım metafizik düşüncelerine yönelik eleştirilerinde görmek mümkündür. İslâm dünyasında aklî düşüncenin gerilemesi ve
zayıflamasına s
Toplam 3 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.