Dünyada her güzel şey, renkli balonlar gibi neşeyle oradan oraya salınırken hayatın dikenlerinden birine değip yok olmak zorunda mı? Birini sevmek, onunla mutlu olmak neden bu kadar imkânsız? Kendini dünyanın geri kalanından ayrı bir yere koyup birbirini seven iki insanın bir arada durabilmesi, neden bu iki insan dışındaki her şeye bağlı?
Dünya Bu Kadar Mahir Ünsal Eriş’in ilk romanı. Gelgelelim onun öykü dünyasına sıkı sıkıya bağlı bir roman bu. “Bir ikindi kahvaltısı”na gelemeyen Güneş’in hikâyesiyle y
"Maalesef," diye başladı söze. Maalesef, beyaz bir kâğıdın tam ortasına damlayan kocaman bir mürekkep lekesi gibi düştü içime. Sanki iki mememin ortasında bir yer, içine sıcak su dökülmüş çay bardağı gibi patladı, kırıkları ciğerlerime battı sanki...
İlk baskısı 2012'de yapılan Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde..., Mahir Ünsal Eriş'in ilk kitabı. Ancak ilk kitaptan beklenmeyecek bir yetkinliğe sahip, konu ve kişileri açısından da şaşırtıcı bir çeşitlilik sergileyen bu birbirinden güzel öyküler bazen bir çoc
Kimseyi istemiyorsun yanında, ama durup durup da yalnızlıktan şikâyet edesin geliyor. Bir şeyden şikâyet edebilmek için bile insan lazım. Öyle hileli bir şey bu.
Okumuşlar, okuyamamışlar, fakirliğin batağındaki yaşamlar; ev içi kavgalar, terk edenler, terk edilenler; heba olan masum hayatlar. Ya da hayatını zindana çeviren sevgiliyi unutayım derken bir yabancının düğününde başkalığı tadanlar. Büyümek, geçinmek için bin dereden su getirenler. Top peşinde koşanlar, kızının çeyizini örenler... Bir otostopla g
Gece tıkırtıları, uykuları kaçanlar, endişeden ya da heyecandan
uyuyamayanlar, çatı katlarında bir işler çeviren ihtiyarlar, iyi kalpli kasabalı
gençler, eski mahalleliler, hevesli mektepli kızlar ve devrimci hayaller...
Diğerleri, 70'ler Türkiye'sinde, İstanbul'da kendi halinde bir mahallede, eski
bir konakta hayatın bir araya getirdiği Sacide ve Cahide'nin, Hayganuş ve
Artin Bey'in, Kamuran'ın ve bu hikâyeye tam orta yerinden dahil olan
"diğerleri"nin hem ağlatan hem kahkahalar attıran bir romanı.
Şimdilerde o günleri ananlar hep "Sarıyaz" diyorlar adına. Haziranın gevreyen toprak üstünde buram buram tüttüğü son demlerinde, topu topu on iki günlük bir zamandı oysa. Ama bütün bir mevsim, yıllar boyu hatırlanacak kadar yüklü geçmişti.
Tarihe "Sarıyaz" diye düşüldü o günler.
Her şey havanın lodosa dönmesiyle başladı. Rüzgar, Afrika'dan aldığı sapsarı çöl kumunu yanına katıp körfeze doldu, ortalık sarıya kesti. Her şey ama her şey öyle bir sarardı ki, sanki dünya sarı bir camın arkasına saklandı gibi o
Burada bir sokak var. Uzun, ağaçsız ve derin derin uyuyan arabalarla dolu karanlık bir sokak. Birazdan gün, süt mavi örtüsünü sokağın üzerine serecek, evler ağaracak. Gün, köşeden sokağa girecek. Sahiplerini bekleyen atlar gibi sıra sıra dizili arabalar bir bir uyanacak, silkelenip yollara düşecek. Bugün bir cenaze kalkacak bu sokaktan.
Mahir Ünsal Eriş altı yıl aradan sonra yeniden okurların karşısına çıkıyor. Kara Yarısı'nda, yaşadıkları yerlerin küçük dünyalarına, aşamadıkları içsel sınırlara yahut mu
Yere göğe sığamayan, dünya ağrılı, kederli, acımış bir adamın serencamı.
Sahil rehavetini, çay bahçelerini, eski hatıraları, çiçek açmak için gün ışığını, düğün halayını arayan Feridun... Onun adı Feridun.
Mahir Ünsal Eriş'insinemaya uyarlanan iyimser öyküsü, Murat Başol'un sıcak çizgileriyle...
Radyonun sesi duyulmaz, bağ evinin ışığı görünmez olunca ara ara
duyulan kesik inlemeler geldi kulaklarına. Fikret korktu. Bok vardı
gecenin bu saatinde bu saçmasapan şeylere kalkışacak, hem de iki
şişe büyüğü gözünün yaşına bakmadan bitirmişken. Sesi Hilmi de fark
etti. ?Hocam, bu hayvan inlemesi mi, birileri iş mi tutuyor yoksa bağlık
arasını bulmuş da?" diye sordu. Hocam diyerek ikisini de ortalamaya
çalışmıştı. ?Baykuştur," dedi Koço. ?Bazı baykuşlar böyle inler gibi ses
çıkarır, korkmayın," Hilmi bozul
Meydandaki çay bahçelerinden birine oturmak geldi içimden sonra.
Çünkü Erdek bir kitap olsaydı, bu çay bahçeleri ilk cümlesi olurdu
onun. Gelindi mi oturulmalıydı. Bir çay, birkaç sigarayla, kıyıda
kayığında ağ onaran, çapari kösteği hazırlayan balıkçıları seyretmek,
bir tost isteyip, bacaklarıma sırnaşan kedilere atmak, yakın
masalarda konuşulanları dinlemek, birini bekliyormuş gibi ikide bir
saate bakmak iyi gelebilirdi. Gelmeliydi en azından.
Yine yaz akşamları. Yaralı tekneler, küflü sesler. Erdekte çay
Türkiyede ilk kez yayımladığımız İbranice Türkçe Sözlükten sonra İbranice alanındaki bu ikinci yayınımız olan dil hapı, çok karşılaşılan kelimelerden seçilerek hazırlanmıştır. Kullanıcının günlük hayatta birçok ihtiyacını çözmede yardımcı olarak bir üründür.
Ürünün başlangıç kısmında kısa bir dilbilgisi bölümünden sonra aile, yemek, içecek, eşya, giyecek, renk, soru, zaman, ev, sayı, meslek, trafik, hayvan, bitki, eğitim, spor, iletişim, ülke, dil, hava, sıfat, fiil, sağlık, ticaret ve politika başlıklar
Abim Atatürkü çok severdi, bense Allahı. Babam, annemi ve Galatasarayı severdi, annem de Ringoyu. Babam yorgun bir adamdı. Gündüz vardiyasındayken her gün, çalıştığı taşocağında sanki onca kayayı sırtına vurup ordan oraya sürüklemiş gibi, kalan son canıyla eve gelir, çoğunlukla da tek kanallı televizyonun bitmek bilmeyen ana haber bülteni sona ermeden uyuyakalırdı, akvaryumun karşısındaki ikili koltukta.
Yaz bitince kalabalığın günbegün seyreldiği, ahalinin biz bize kalıp bıkkınlıkla merabalaşıp mahsunlaştı
Toplam 12 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.