Sokağın başına doğru yürüyorum, beyaz bir araba yavaşladı yanımda.
-Pardon hanımefendi, günaydın diye seslendi.
Eğildim baktım arabanın içine. Tanımıyorum.
Zaten kimi tanıyorum ki buralarda?
- Günaydın der gibi yaptım. Başımı salladım.
-İpek Sokak’ı arıyorum! Dedi.
-Üzgünüm beyefendi. Bu mahallede yeniyim. İnanın hiçbir fikrim yok.
Ama az ilerde bir taksi durağı var bence oraya bir sorun dedim.
Teşekkür etti. İlerledi ama benim gösterdiğim yöne değil.
‘Aman bana ne’ dedim; ben de devam ettim.
Adre
Sokak aralarındaki soğuk çeşmeler gibiydi hayatım. Faytonların önünde dili dışarıda, dört nala koşan atın yelesi gibi rüzgâra saldım tüm kederimi; savrulsun diye.
Kendi kendime öğrendiğim bir şey var. Çaresizlikte bulduğum bir yol... Beni mutsuz eden, her şeyden yüzümü çeviremesem de gönlümü çeviriyorum. Gönlü görmezse, gözü de görmüyor insanın. Dolayısıyla nasıl bir ferahlık, anlatamam.
Hayatın sırtınıza yüklediği küfeyi bir ucundan tutmak gibi... Eski konağa geri dönmüş gibi... Kumru yuvasının kenarında k
Koyuverdi yapraklarım.
Şimdilerde değil sert rüzgarda, birinin nefesinde bile yıkılacak
kadar güçsüzüm.
Evladını, daha dal vermemiş gönül fidanını toprağa vermiş ve her geçen mevsim
acıyı hasat eden bir anneyim.
İpek sokağında döktüm yapraklarımı. Eskişehir'den İzmir'e kadar bir
yaprağım kaldı bu dalda.
O da kendi canım. Yansam da kavrulsam da hatta can çekişsem de yaşıyorum.
Arkama bakarak yürümek benim hayatım. Bir romanda okumuştum:
"Herkesin gökkuşağında yedi renk olmaz, hatta bazılarının
gökkuşağı da o
Toplam 3 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.