Çağdaş Türk hikâyeciliği ile Milli Edebiyat Akımı'nın kurucularından olan Ömer Seyfettin 28 Şubat 1884'te doğdu. Askeri okullarda okudu. Çeşitli savaşlara katıldı. Erken yaşlardan itibaren hikaye yazmaya başladı ve 1920'deki vefatına kadar bunu yazmayı bırakmadı. Ömer Seyfettin olay hikâyeciliğinin (Maupassant tarzı) en önemli isimlerinden biridir. Hikayelerinde realizmin büyük etkisi görülebilir.
Bu kitaptaki hikayeleri:
Yalnız Efe
Kaşağı
Forsa
Niçin Zengin Olmamış
Üç Öğüt
Topuz
Gizli Mabed
Bi
Müzeyyen Çelik, Kamu Baş Rüyacısı ve Omzumda Biri adlı başarılı iki öykü kitabının ardından yeni bir kitapla selamlıyor okuyucusunu: Bütün Ağırlıklarım. Müzeyyen Çelik’in öykülerinin asıl gücü, hayatı kendi doğallığı, yalınlığı ve derinliği içinde yakalaması ve dili kendi olağan akışı içerisinde kuşatarak aktarmasından geliyor. Anlatımdaki ritim, yalınlık, duruluk ve dobra söyleyiş okuyucuyu hemen teslim alıp olaya dahil ediyor. Çelik, uzun uzun anlatarak sözü çoğaltmıyor, yormuyor, bilgiçlik taslamıyor, ak
“Eğer siz bir Türkseniz, Sakarya nehrini görmemiş olsanız bile, adını mutlaka duymuş
olacaksınız. Çünkü Sakarya yalnız bir nehir ismi olmakla kalmaz, o, kanlı bir
muharebenin adıdır da.
İşte ben size o muharebe günleri arasına karışan, yıllardan beri unutulup kalan bir
menkıbecik anlatmak istiyorum. Sakarya muharebesi bu, hangi gününü karıştırırsınız
da buna benzer binlerce irili, ufaklı kahramanlık menkıbelerine şahit olmazsınız. Zaten
Sakarya biraz da bu ve bunlar değil midir?”
Hamdi Rıza Çaydam Şa
Ekim Devrimi açısından önemli bir dönüm noktası olan Polonya - Sovyet
savaşının mikro ölçekte etkileri üzerine hikâyelerle eğilen tarihsel öneme sahip
bu eser aslında her bir hikâyede savaş karşıtı tutumunu da hissettirmektedir.
Her bir hikâye kendi sarsıcı gücünü korumakta ve geriden bakıldığında aynı
mesajı verme gayesi taşımaktadır:
Savaşların insan üzerindeki derin etkileri…
New York'un soygunlara, cinayetlere, fuhuşa sahne olan, göçmenlerle yoksulların yaşadığı kesimlerinin hiç de yabancısı olmayan Stephen Crane, 1893'te Johnston Smith müstear ismiyle yayımladığı Sokak Kızı Maggie'de kendi gözlemlerinden faydalanır. İrlandalı göçmen bir ailenin üç çocuğundan biri olan, alkolik ebeveyn şiddetinin ve zorlu sokak şartlarının gölgesinde savunmasız kalan Maggie, kötü geçen çocukluğunun ardından daha iyi bir hayat düşüyle etrafına imrenerek bakan ve sevilmek isteyen bir genç kadına
Korku yalnız dağların bekçisi değildir. Kalplerimizde ve kafalarımızda da otağ kurar her zaman.
Gecesi, gündüzü, yazı kışı yoktur üstelik. Gölgeli parmakları ile aniden ve habersiz çalar
kapılarımızı. Lanetli Anlaşma, korku öykülerinden ibaret bir kitap... Yaşayan her varlığın en güçlü duygusunun öyküleri bunlar.
Kimileri kaçar korkularından, kimileri üstlerine gider yalın kılıç. Anlamak, tanımak ister çoğu
kimsenin uzak durmaya çalıştığı soyut bir canavarı. Lanetli Anlaşma'yı okuyanlar kendilerinin ve
“İntikamı” ancak “vazgeçme” sınırına kadar sürdürebilirsin.
Hepimizin içinde birer sadakat, vazgeçmek ve intikam öyküsü olsa da bunu satırlara
taşıyabilmek, işte ancak bu kadar sınıra getirebilirdi bizleri: Sınırdakileri...
– Uğur Batı
Sadakat; zalime, öfkeye, geçmişe ya da acıya duyuluyorsa, yönü “çekene” doğrulmuş bir intikam
okuna dönüşebilir. Vazgeçmek, pes etmek değil, “çektiğini” senden uzağa bırakmaktır böyle
zamanlarda... Aramızdan 15 okçunun kitabıdır bu. Dilerim ki okunsun.
– Sibel Algan
Y
Han'ım hey! Nice yiğitler sabah alacasında uyandı, kalkıp da yerinden doğruldu. At bindi, kılıç çaldı, yay çekti, ok attı. Av avladı, kuş kuşladı. Han’ından beylik, yaylak aldı. Atasından ad, anasından dua aldı. Nice hatunlar sabah alacasında uyandı, at bindi, beyinin önü sıra mahmuzlayıp yürüdü. Oğluna, kızına ak sütünden verdi. Kabilesi için canını, yurdu için kanını verdi. Korkut Ata derler bir kocamış bilge, yüzyıllar öteden seslendi, boy boyladı, soy soyladı. Tüm bunlar dilden dile söylendi, boydan boy
Esmaeil Lotfi, 1978 yılında İran’ın Hoy şehrinde dünyaya gelmiştir. On bir yaşından itibaren edebî çalışmalarına başlamış ve on dokuz yaşından sonra çeşitli sanat derneklerinde edebî faaliyetlerini devam ettirmiştir. Çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinde farklı türlerde ve konularda yüzlerce yazı kaleme almıştır. Bonyâd Kalem dergisinin genel yayın müdürlüğü görevini yürüten Lotfi, Şi‘r-i Sepîd Yayınevi’nin de müdürlüğünü yapmaktadır. Kendisinin edebî çalışmalarının yanı sıra tiyatro oyunculuğu ve sinema y
Her biri farklı bir hayat, her biri farklı bir nefes ve her bir öykü, ayrı bir kader.
Tünelin içerisinde meçhule doğru yol alan farklı vagonlar...
Ve bu vagonların tek tek ulaştığı kapılar...
Farklı dünyaların kapılarını gelin birlikte açalım...
Benim başıma gelenler sırasında annem babam ne yapmıştı? Bütün köy ayağa kalkmış mıydı? Kavga kıyamet
kopmuş muydu? Ne tuhaf ki olayların üstü kapatıldıktan sonra o günlerde ardımda yaşananlar hakkında hiçbir
şey öğrenememiştim. Oysa komşunun tavuğu tarlasına girdi diye cinayetler işleniyordu bu memlekette. En
küçük anlaşmazlıkta soluğu jandarmada alan insanlardı bunlar. Ne olmuştu? Nasıl olmuştu? Bu kadar kolay mı
vazgeçmişlerdi benden. Ninemin diktiği bezden bebek param parça olmuştu da ondan tek yadi
Ne denli büyüyorsa insan, acılarını da o denli kendisiyle büyütüyor. Bir çocuk, bir ağaç ve bir
devlet gibi şuursuzca yitiriyor benliğini. Benliğimiz ki büyümekle kendine yapay, yalancı,
düzenbaz mevsimler üretir. Her mevsim öteki kardeş mevsime hep hasret besleyerek
kavuşmaya çabalarken sonunda kavuşmadan sararan ot yığınına dönüşür, bahar ölür. Hiç var
olamazlar artık. Bilmeden gelip geçerler suskunluğumuz gibi.
Köy enstitüleri zamanın üniversitelerinden daha etkili olmuşlardır.
Müzik, spor, sanat, tarım, felsefe, sosyoloji, insan ilişkilerine varıncaya kadar her şeyin tam ve
doğru öğretildiği yerlerdi. Fakat hain eller oraya da uzandı ve kapatıldı.
Köy enstitülü Candan Öğretmen de görev yaptığı köyde Orman Mühendisi Arif Bey’le evlenir,
bir kız bir erkek çocuğu olur. Sporcu bir genç olan kızları Gül’ü elim bir trafik kazasında
kaybederler. “Bir insanı yaşatmak insanlığı yaşatmaktır” düşüncesinden hareketle or
“Haydi bakalım kaç yaptırabileceksin?” dedi. Çok uzakta bir tır gidiyordu. Gaza yüklendikçe hız
göstergesi yükselmeye başladı. Heyecanım gittikçe artıyordu: 240, 250, 260… Hızlandıkça yol
ip gibi inceliyordu. Tıra yaklaşıyordum ki kenarda koyunlarını otlatan bir çocuk, tıra doğru
koşmaya başladı. Buradaki çocuklar yoldan geçen tırlardan sigara isterlerdi. ‘Yola çıkarsa
yandık!’ diye düşündüm. Bu mesafede durmam mümkün değildi. Frene bassam ya şarampole
savrulur ya da tıra çarpabilirdik. Piç Ünal da: “D
Yazar, âdeta kısa hikâyelerle yaşadığı ortamın bibliyografyasını çıkarmıştır.
Donanımlı tarih bilgisine sahip olan Bilgen, büyük Atatürk’ün Kuva-yı Milliye Mücadelesi’ne
atıfta bulunmuş, Dünya Savaşları’nda yaşanan olaylardan örnekler vererek, bu dönemde Alevi
dedelerinin vatanın kurtarılması konusundaki gayretlerini anlatmıştır.
Bilgen, aynı zamanda yerinde ve zamanında Anadolu Türkmen Alevileri konusunda da
okuyucuyu aydınlatmaktadır.
Yazar, eserinde yerel ağzı ustalıkla kullanmıştır.
Talan, 20 kıs
Bazen tünelin ucunda ışık yoktur.
Bazen sadece kayıplardan ibaretsindir.
Bazen umutlar bile lal olur…
Çünkü konuşsalar da kimse duyamaz seslerini.
Cemre Erdem; konuşma engelli, şiddet mağduru ama yine de umut etmekten hiç vazgeçmeyen, her yeni günü hayallerini gerçekleştirmek için bir adım olarak gören genç bir kadındır. Sessizlik onun tek sığınağıdır, soğuk ondan bir parçadır.
Hayatına giren Kuvars Demirhan, bu sessiz kadının müziğine âşık olur.
“Sessizliğe sığınan bir kadın ile onun müziğine â
“Adım Hira. Adımın anlamının güzelliğini biliyordum ancak
bu adın anlamı kadar güzel bir hayat yaşamıyordum.
Sırf bunun için hayatımı kurmak bana düşüyordu. Zaten böyle değil miydi? İnsan yaşamak istediği hayatı kendi kurardı. Kimisi şanslı olurdu, kimisi şanssız. Ben o şanssız taraftandım. Ama bu şanssızlığımı şansa çevirmek için çabalıyordum, çabalamaya devam edecektim.”
Lise son sınıfta okuyan Hira hayalini kurduğu hayata kavuşmak için üniversiteyi kazanıp iyi bir iş sahibi olması gerektiğini düşün
Uzun bir yolda birbirine rastlayan, kimi zaman oturup birlikte bir nefes kadar soluklanan, kimi zaman birbirine hiç değmeden kendi yollarına giden kadınların hikâyesi… Dünya Ağrısı, kadim bir anlatı geleneğinin fısıltısını her an duyarak kendine ait bir gelecek inşa etmek için yola çıkan tüm kadınların hikâyesi…
Ayşegül Ergül
“Nasıl desem, sanki uyurken üstün açılmış da baban gelip yorganı başına kadar çekmiş, gitmeden de alnına bir öpücük kondurmuş gibi oldu ev. Sanki sen makineden çıkmış gibi bir ör
“Haçdağı köyünde bir gece jandarma karakolu basıldıktan sonra civardaki bütün köylüler ikindi olur olmaz kapılarını kapamayı itiyat edinmişlerdi. Halbuki henüz kış değildi ve Akviran tepelerine soğuk yalnız kar ve tipiyle gelmez, kurt sürüleriyle beraber uğrardı. Onun için olacak ki eşkıyalarla başa çıkamayan köylüler, hiçbir yıl kışın erken geldiğini istemezken bu sefer eylül sonuna doğru Akviran’ı bir kar kıyametin kapamasını bekliyorlar, ‘Eşkıyaları ancak kurtlar temizleyebilir,’ diyorlardı. Bir sabah ağ
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 280-300 /
Aktif Sayfa : 15
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.