Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 240 kayıt bulunmuştur Gösterilen 160-180 / Aktif Sayfa : 9
Babam İngiltere'nin Nottinqhamshire bölgesinde yaşayan biraz toprak sahibidir. Uç çocuğu var, ben üçüncüsüyüm. Babam, beni on dört yaşıma girdiğimde ünlü Cambridge Üniversitesine gönderdi. Üç yıl kaldım orada. Kendimi bütünüyle dersierime verdim ama okul masraflarıma ayrılan para, babamın zaten dar olan gelirine ağır geldiğinden, Londra'daki ünlü doktor Mister Bates'in yanına çırak olarak verildim. Orada dört yıl çalıştım. Bu arada babam ara sıra bir miktar harçlık gönderirdi. Babamın gönderdiği paraları ge
Tükendi
Gazeteci ve tarihçi yazar ... 1865'te İstanbul'da doğdu. Ahmet Mithat'ın kontrolünde gazeteciliğe başladı. Çeşitli şekillerde makale, sohbet, şiir ve çevirilerini birçok dergi ve gazatelerde yayımladı. Yazarın kendine has özelliklerinden birisi de yazılanı bir sohbet havası içinde okuyucuya yansıtması ve okurunu kitabın ilk sayfalarıyla kucaklamasıdır. Çeşitli yazınsal akımların dışında kalarak kendi özgün yapısını korumuştur. Yazar 21 Eylül 1932' de Heybaliada' daki evinde hayata gözlerini yummuştur.
Tükendi
Fakir bir babanın üç oğlu vardı. En büyük olan oğlunu zorluklarla, dişinden tırnağından arttırarak okula gönderdi. Onu bir bilim adamı yapacaktı. Ortanca oğluna, ileride kendi dükkanını bırakacaktı. Küçük oğluna gelince, buna verecek bir şey yoktu. Hatta buna bir ad bile koymamıştı. Önemsizliğini göstermek üzere ona "Keloğlan" derdi. Böylece bütün mahalleliler arasında onun adı "Keloğlan" kalmıştı. Daha on yedi yaşında olan Keloğlan, henüz yedi yaşındayken, ekmeğini bizzat kol gücüyle kazanmaya başladı. Ham
Tükendi
KANLI KOCA ve OGLU KANTURALI Oğuz zamanında adına Kanlı Koca dedikleri bir gürbüz er vardı. Yetişmiş bir cilasın oğlu vardı, adına Kanturalı derlerdi. Kanlı Koca: "Yarenler, atam öldü, ben kaldım; yerini, yurdunu tuttum; yarınki gün ben ölürüm, oğlum kalır, bundan ötesi yoktur ki gözüm görürken oğul, gel, seni evereyim ... " dedi. Oğlan: "Baba, madem beni evereyim, dersin. Bana layık kız nice olur? .. " dedi. Kanturalı: "Baba, ben yerimden doğrulmadan o kalkmış, ayağa dikilmiş olmalı; ben karakoç atıma binm
Tükendi
POLLYANNA'NIN TEYZESİ POLLY HARRİNGTON Bayan Polly Harrington sabah erken saatle aceleyle mutfağa girdi. Nancy bulaşık yıkıyordu ve şaşkınlıkla ona baktı. Bayan Polly aceleden hoşlanmayan bir kadındı ama bugün durumunda bir farklılık vardı. "Naney!" Nancy bulaşık yıkamaya devam ederek "buyurun" diye karşılık verdi. "Naney, biri sana bir şey söylerken, elindekini bırakıp öyle dinle." "Olur, efendim, sizi dinliyorum." Bu kadın eskiden beri hiçbir şeyden memnun olmazdı. İki aydır, Bayan Polly'nin yanında hizme
Tükendi
Darling çiftinin üç çocukları vardı: Wendy, John ve MichaeL. Çocuklar hemen her gün Nana adındaki köpekleriyle eğlenerek hoş vakitler geçirirlerdi. Bayan Darling'e yemek ve temizlik işlerinde yardımcı olarak çalışan genç bir de hizmetçi kız, Liza vardı. Bay Darling, Nana'yla hiç ilgilenmezdi. Ama Bayan Darling bu işi ustaca idare ediyordu. İşte bu yüzden, çocuklar babalarının, sevgili arkadaşları Nana' dan hoşlanmadığını bilmiyorlardı. Nana tek başına bir eğlenceydi. Bayan Darling onu çocukların dadısı olar
Tükendi
Halkın dilden dile dolaşarak yaşattığı anlatımlar arasında inandırıcı olmaları, belirli kişiye ve yere bağlı oluşları gibi özellikleriyle efsaneler çok önemli bir yer tutar. Fars dilinde "Fesane" kelimesinden gelen efsane kavramı, birçok bilimsel eserde tanımlandığı gibi, kısa, yazı ve inandırıcı anlatmalardır. Dini yönü kuvvetli olanlarına "Menkıbe" denilir. Ayrıca canlı ve cansız bazı varlıkların teşekkülünü izah eden, yer adlarına açıklama getiren, taş kesilmeleri konu alan çeşitli efsaneler de halk aras
Tükendi
MARANGOZ KİRAZ USTA HEM AGLAYAN VE HEM DE GÜLEN BİR ODUN KÜTÜGÜ BULUYOR Sevgili çocuklar! Şimdi size çok ilginç bir hikaye anlatacağım!.. Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde ... Şimdi küçük okuyucularım hemencecik: "Bir kral varmış!" diyecekler ... Bu öyle çok farklı, çok düzgün bir odun parçası değilmiş, hani kışın oda ları m ız ı ısıtsın diye sobalara attığımız odunlar vardır ya, işte onlar gibi bir odunmuş! Günlerden bir gün, bu odun parçası Antuvan Usta adındaki ihtiyar bir marangozun dükkaruna g
Tükendi
Hava güneşli ve açıktı. Meung kasabası panayır günlerinde olduğu gibi hareketli ve heyecanlıydı. Silahşörün geldiğini duyup haberi öğrenenler büyük bir merakla hana doğru koşuyorlardı. Meydanda bulunan hanın önü müthiş kalabalıktı. İnsanlar birbirinin başı üstünden, hanın önünde duran delikanlıyı görmek için çabalıyorlardı. Meydanda büyük bir uğultu vardı. Herkes birbirine gördükleriyle ilgili düşüncelerini söylüyordu. Olanları göremeyenler, yanındakilere, "Ne var, ne oluyor?" diye soruyorlardı. O gün kasab
Tükendi
"Hey, Tom." Yanıt yok. "Hey, Tom!" Yine yanıt yok. "Bu afacan çocuk nereye gitti acaba?" Yaşlı kadın, burnunun ucuna kaydırdı gözıüğünü. Odaya göz gezdirdi. Şaşkın bir ifade vardı yüzünde. Sonra, yüksek sesle söylendi: "Ah! seni bir elime geçirirsem, ne yapacağımı bilirim ben!.." Oturduğu yerden kalktı. Süpürge sopasıyla yatağın altını dürtükledi. Bu hareket, sadece yatağın altında uyuyan kediyi ürkütüp, kaçırmağa yaradı. Yaşlı kadın öfkeyle:...
Tükendi
İstabul'un Fatih semtinde bulunan Kıztaşı' dan dört yol ağzından Sofular'a inilirken, İbn-i Melek Hazretleri'nin kabrinin bulunduğu mezarlık sağda bırakılarak biraz daha aşağıya gidilince, yine sağda bir çeşmeye rastlanır. Bu çeşmenin o semt halkı için büyük bir önemi vardı. Civar halkını bunca zamandan beri diğer uzak çeşmelere gitmekten kurtarmıştı. O çeşmenin hemen karşısında epeyce uzun bir sokak görülür. Bu sokak, Nüreddin Dergahlarından birine kadar uzanır. Derqahın sol tarafını izleyerek giden yoldan
Tükendi
Akşamleyin saat dokuz olmuştu. Yüzünde üzgün bir ifade olan küçük bir kız, Lozan istasyonunda trenden indi... Koltuğunun altına bir keman kutusu koymuş, çok büyük bir bavulu da, sıkı sıkıya tutuyordu. Bavulun alt kenarıyla, paltosunun eteği aynı hizadaydı. Açık duran vagonun penceresinden uzanarak, cesaret verici sözler söyleyen Klara' dan, gözlerini ayıramıyordu. Klara, en sonunda: "Zamanla her şeyi göreceksin, Heidi!" dedi. "Okulda her gün eğleneceksin... Orada dans dersleri de var... Belki de, mösyö Lönu
Tükendi
Lider seçilen bir kurt, bütün halkını çevresine toplamış: "Duyduk duymadık demeyin!" diye seslenmiş. "Beni lider seçtiniz bunca kurda... Ben de milletime gözkulak olmak için yeni buyruklar çıkarıyorum. Bunların en birincisi, aranızdaki bütün ayrı gayrılıklar kalkacak. Kim bir av avlarsa, onu öbür kurt soydaşı ile payedecek. Böylece milletimizden kimse aç açık kalmayacak. Üstelik zora geldik mi de birbirimizi yemekten kurtulmuş olacağız ... Tamam mı?" Yeni başkanın yeni kuralına uzaktan kulak misafiri olan b
Tükendi
Hanın kapısının, onun tarafından ilk açılışını bugün gibi hatırlıyorum. Uzun boylu, iri yapılı, üzerinde kirli bir denizci ceketi bulunan biriydi. Değişik bir sandığı vardı. Ellerinde de yara izleri belli oluyordu. Tırnakları kirli, bazısı kırık, bazısı da kopmuştu, Bir yanağında da kılıç yarasına benzer bir izi vardı. Hanın kapısında durmuş, çevresine bakınarak kendi kendine şarkı söyleyişini hatırlıyorum. Bir korsan sarkısıydı bu: "On beş adam, Hepsi de ölünün sandığı üzerinde, YO ho ho! .. Ve bir bardak
Tükendi
Yüksek binalarla dolu şehrin arasında yoksulların kaldığı bir düşkünler yurdu vardı. İşte büyük çığlıklar atarak dünyaya gelen Oliver Twist de bu düşkünler yurdunda bakmıştı dünyaya. Zorlu bir doğum yapan annesi, bebeğin ağlamasını duyunca, yattığı yerden zorlukla başını kaldırdı ve güçsüz bir sesle: "Sağken son bir kez yavrumu görmeliyim!" dedi. Annenin bu sözü doktorları çok üzmüştü. Fakat annenin söylediklerini duyan doktor, yerinden fırlayarak yatağının baş ucuna gitti. Şefkatle: "Aman böyle şeylerden,
Tükendi
Türk kültüründe bilmecelerin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Hemen hepsi, Türk kültür ve topluluklarının yaşayış ve kültürel hareketliliklerinden derlenerek, bazısı da çevre kültürlerin etkisiyle dilimize kazandırılmıştır. Bilmecede hedef herhangi bir konu hakkında birkaç özelliğin ilginç bir anlatım ve şekilde verilerek gerçek hedeflenen sözcük ya da nesnenin tanımlanması istenir. Çocukluk çağının vazgeçilmez öğelerindendir. Çocukların nesneleri kavrama, algılama ve onları tanımaları açısından, Türk kültürü
Tükendi
Karagöz, bir hayaloyunudur. Bir beyaz perdenin arkasına konulan ışığın kartondan yapılan sembolik şekil -Hacivat ve Kargöz- yansımasıyla perdede oluşan gölge den oluşur. Hemen hemen oyunun tüm aşamaları tek kişi tarafından başlatılır ve bitirilir. Her türlü eşya, hayvan ve ev resimleri deve derisinden yapılabilir. İzleyenleri güldüren ve zevk alınmasını sağlayan ana etken, oyunun içindeki metinler ve karakterlerdir.
Tükendi
İşler Tıkırında Gidiyor!. Uzun yük treni, sanki başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri bu küçük garda bekliyordu ... Lokomotif, ateşisönmüş gibi hiç ses vermiyor, trenin yanında, istasyonun kapılarında tek bir kişi bile görünmüyordu ... Vagonların birinden gar yolunun rayları üstüne solgun bir ışık demeti vuruyordu. Bu vagonda, biri, bir palto üzerine uzanmış, geniş kır sakallı, beline kadar bir kürke sarılı, başına koyun derisinden Çerkez kalpağını andıran bir kalpaktakmış bir ihtiyar; öteki, henüz bıyıkl
Tükendi
Bir varmış, bir yokmuş. Zamanın birinde bir dağ köyünde yoksul bir nine yaşarrnış. Bu kadıncağızın yetişkin bir oğlu varmış. Adı Can Ali'ymiş, başının kelliğinden ötürü ona Keloğlan derlermiş. Keloğlan sabahları erkenden kalkar, baltasını kapar, ipini beline dolayıp dağa gidermiş. Sonra da kestiği odunları kasabaya götürüp satarmış. Eşeği olmadığı için odunları sırtında taşırmış. Bir oduncunun eşeği olması gerekir. Gel gör ki, ana oğul ellerine geçen parayla karınlarını zor doyururlarmış. Keloğlan birgün ge
Tükendi
Güneş doğduğundan beri durmaksızın yürüyorduk... Çok yorulmuştuk. Düşe kalka geçtiğimiz sarp keçi yolları, bazen sel sularının açtığı yollar içinde kayboluyor, bazen fundalıklardan ayrılarak karanlık çukurlara sapıyordu.Ayı avına gidiyordum. Kılavuzum "Kumdere" köyünün en namlı nişancılarındandı. Beraber tırmanacağımız yüksek orman lı dağların daha çok uzağındaydık. Zaman zaman ince bir yağmur sepeliyordu. Güneş yoktu. Sonsuz, mor bir kubbeyi andıran duman lı gökte faniliğin geçmiş saatlerini hatırlatır gam
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 240 kayıt bulunmuştur Gösterilen 160-180 / Aktif Sayfa : 9