Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Medeniyetlerin gerisinde kalan Atakent, Lale Devri ile başlayan medeniyet krizinin önüne geçmek ister. Bunun için devrin önde gelen bilim adamları görevlendirilir ve hazırladıkları raporda Atakent’e yakın beş adaya laboratuvarlar kurulması gerektiğine karar verirler. Bilim ve sanat laboratuvarları kurulur ancak bu adalara seçilmek kolay değildir. Özellikle Billur Adası Ses Laboratuvarı, Atakent’in koyduğu kurallar dışında yeni kurallar koymuştur. Bunlardan biri soyaçekim bir diğeri ise duyum eşiği kuralıdır
Tükendi
Yazar Güllü Memmedova’nın “Kan İçinde Işık” adlı romanı, Azerbaycan’ın, 1918’de yaşadığı kanlı olaylardan bahsediyor. Kafkas İslam Ordusunun efsanevi kumandanı Nuri Paşa’nın Gence’den Bakü’ye kadar uzanan ağır, meşakkatli savaş yolu, belgelerin, tarihi gerçeklerin dili ile anlatılıyor. Sovyet döneminde, cinayetleri bilinmeyen, ama bir kahraman gibi takdim edilen Şaumyan’ın ve milletimizin düşmanı Lenin’in Azerbaycan’ı işgal etmek için çıkardıkları savaş, Türk ordusunu mahvetmek için birleşen dış güçlerin ye
Antoine De Saint- Exupêry, yaşadığı zor ve çetin deneyimlerle son derece derin bir kişilik kazanmış; hayat görüşü, bakış açısı çok zengin ve geniş bir hal almıştır. İçe bakışı çok güçlü ve ayrıntılı olduğundan, toplumda insan mutluluğunun önceliği ve temelini aşk, sevgi ve sorumluluk olarak görmüştür. İnsanın; içinde kendisinden öte, kıymetli değerleri aramasının önemini irdeler eserlerinde. Kale adlı eserinde ise bu durum daha da belirgindir. Bir Kral’ın baba nasihatlerini hatırlayarak yaptığı içsel yolcul
“Ruh Bilimi’nin temellerini atmış Rudolf Steiner’ın kıymetli derslerinin derlendiği bu eserde ruha bilimsel bir açıdan yaklaşan antropozofi biliminin derinliklerine ineceğiz. Ruhun üç bölümü olan Sezgin Ruh, Entelektüel Ruh ve Bilinç Ruhu’nu tanırken ruhu ve Ego’yu nasıl geliştirebileceğimize dair bir öngörü edineceğiz. Ruh anlayışının batıl inançlardan arınmış bir halde ele alınmasıyla ruh ve dünya arasındaki benzerliklere, ruh ve dünyanın birbirinden nasıl etkilendiğine, duru görü denen ruhsal dünyayı gör
Tükendi
Kararlı bir feminist ve aktivist olan Robin Morgan'ın en çarpıcı kitaplarından biri. Geleceğe adanmış bir masal ve geçmişe yönelik bir tahmin. Paralaks, öyküler ve birbirine bağlılık hakkında bir öykü. Derinlikli, anlayışlı ve duygusal… Matruşka bebekleri gibi her öykü birbirine geçiyor. Büyüklüğü ve karmaşıklığı görmeyi öğretiyor, dünyanın tüm değişkenliği ve değişimi için dengeyi arıyor. “Okudum çünkü bir kere okumaya başlayınca kitabı elimden bırakmak istemedim. Okumaya devam ettikçe, durasım gelmedi. Öy
Tükendi
Senin olanı sana getirdim. İngiltere'de yaşayan, İngiliz bir anne ve Türk bir babanın çocuğu Karen Kimya'nın yolu bir iş seyahati sebebiyle Konya'ya düşer. Hem işinde hem de özel hayatında çözmesi gereken dünyevi sorunlarıyla boğuşan Karen, Konya'da uhrevi gizemlerin de ortasında bulur kendini. Bir ırmak gibi akan doğrusal zamandan tüm zamanların iç içe geçtiği bir okyanusa yuvarlanan Karen'in elinden büyük bir derviş tutar. Bu derviş Şems-i Tebrizi'dir. "Taşta kan vardı. İnsanların yüreklerinde
Öldürdüğünü düşündüğü genç kızın hayalini kendine yakın arkadaş edinen Sirap, sırlarla dolu olduğunu keşfettiği hayatına tutunmaya çabalar. Özlemle beklediği ilk bebeğinin doğumuna iki hafta kalmıştır. İnsanların karanlık yüzünü ısrarla görmezden gelen Sirap, sırlar açığa çıktıkça yumduğu gözlerini aralamak zorunda kalır. Lanetli olduğuna inanan genç adam, gerçekleri öğrendiğinde bu karanlığın içinden çıkabilecek midir? Osmanlı İmparatorluğu'nun kültürel yapısını ve sıradan hayatları aniden değişen cesur in
Tükendi
Çocuklar merak içinde! Kulübe, her gün biraz daha dikkatlerini çekiyor. Üfürseniz yıkılacak kadar bakımsız bu küçük evde, bir ışık dolaşıyor. Bazı geceler, binicisiz bir at dörtnala gelip sonra sır oluyor. O atın yükü ne acaba? Korkunç bakışları, saldırmaya hazır köpeğiyle gelip giden adam kim? Uzaktan kulübeyi gözlüyorlar. Merakları her geçen gün büyüyor. Büyükler sessiz kalsa da çocuklar kararlı! Bu kulübenin sırrını çözecekler!
Tükendi
Yaralasar IV (Ciltli) Poster Defter Rozet Sticker 3 Adet Yarasa kartı Ayraç
Tükendi
"Mezar yazıtı ilk kazma darbesiyle parça parça yerinden fırlamış, bakır renginde canlı bir saç yığını mezardan dışarı taşmıştı. Ustabaşı, işçilerinin de yardımıyla bunları tümüyle dışarı çıkarmak istedi, ama saçları ne kadar çok çekerlerse o kadar uzun ve gür görünüyorlardı; sonunda hala bir kız çocuğunun kafatasına yapışık son saç telleri de dışarı çıktı... Yere yayılan o harikulade saçlar yirmi iki metre on bir santim uzunluğundaydı..." Gabriel Garcia Marquez, yıllar önce tanık olduğu bu ürkünç olayın
Tükendi
Dostluk... Üç farklı yaşam tarzının birleştiği bir nokta Orta yaşı geride bırakmış, tüm yaşamları Beyoğlu'nda geçmiş üç arkadaş; Selim, Kenan ve Nihat. Selim'in ağzından dinlediğimiz hikâyede üç arkadaşın, Kenan'ın ölüm deneyiminin ardından değişen hayatları ele alınıyor. Hayatını –yeniden– anlamlı kılmak için çırpınan Kenan, içine girdiği çukurun farkında değildir. Beyoğlu'nda bir gayya kuyusu Beyoğlu Rapsodisi yıllarca çekilmiş birçok fotoğrafın üst üste geçmiş bir hali adeta, sürekli kendini ye
Güneş Yiyen Çingene, Türk öykü sanatına zengin düşgücü, dinamik ve şaşırtıcı üslubuyla yepyeni bir renk katan Buket Uzuner´in dokuz Öyküsünden oluşuyor. ´Genç, modern ve kentli´ diye tanımlanan anlatımıyla Buket Uzuner bu kitabında ´gülmek ve düşlemek´ eylemlerini ciddiye almamızı öneriyor. Güneş Yiyen Çingene, "Erişilmeyecek hiçbir şey yoktur, çünkü aslında her şey insanın kafasındadır. Güneş bile erişilmez değil artık!" diyor. Ve her zamanki gibi bütün bunları özgün kara mizah ve güleryüzlü ciddiyet
“Hep olduğu gibi Caddebostan yeni başlayan aşklara uğursuzluk getirecek; Mehmet Emin’in hayata doyamadan, genç yaşta ölüp gitmesine sebep olacaktı. Zaten annemin zamanından çok önceleri, Caddebostan’a adını veren o geniş bostanlarda cadı ve hortlakların yaşadığına inanılırmış. Bu kara leke zamanla Cadı Bostanı olarak anılmasına neden olmuş; hatta ne kadar hırsız, mahkûm ve ayaklanan yeniçeri varsa orada konaklarmış. Bir zamanlar…” “Annemin ölmesinden her korktuğumda duygumu sokaklara serptiğimi hayal
“Ben altınla kaplıyım.” dedi Prens. “Üstümdeki bütün bu altın yaprakları tek tek çıkarmalı ve yoksul halkıma vermelisin. Yaşayanlar, altını hep mutluluğun kaynağı olarak görüyorlar.” Mutlu Prens, dünyanın en çok okunan yazarlarından biri olan Oscar Wilde’ın 1888 yılında yayımlanan bir öykü derlemesidir. Kitaba adını veren Mutlu Prens yazarın en tanınan öyküsüdür. Sade ve basit bir üslupla kaleme alınmış, içinde beş adet öykü barındıran bu eserde Wilde, insanların ikiyüzlülük, sevgisizlik, bencillik
“Kimse bugüne kadar bana gelip de seni rüyamda gördüm demedi. Yani düşün onca ömür tüketmişim. Onca kişiyle hukukum olmuş ama kimse gelip de demedi. Başkasının rüyasına girmedim hiç. Yalandan bile olsa ona da razıydım ama biri gelip duymak istediğim o cümleyi söylemedi. Allah sanki yalnızlığı herkese pay ettikten sonra kalanını öylece bana bırakmış. İstasyonda herkesi uğurlayan, herkesin arkasından el sallayan adamım ben. Onlar bavul alıp gittiler de özlemlerini taşıyan ben kaldım.
Küçükken sahilde oyunlar oynayan masum çocuklardık hepimiz. Sonra kimimiz iyi, kimimiz kötü roller üstlendik. Kötüye neden kötüsün, iyiye neden iyisin diye sormak aklımıza gelmedi. Herkes; herkes kadar iyi, herkes kadar kötüydü. Bir çember etrafında dönüp durduk. Kimi birilerini, kimi dünyayı, kimi de kendini kurtarmayı düşündü. Herkesin yaşama yüklediği anlamlar farklılaştı. Ama önemli olan bir şey vardı elbet. Sadece bir gün değil, her gün özgür olmak için güzel bir gündü.
Nahid Sırrı Örik’in Kıskanmak romanında olayların ve karakterlerin temel meselesi, en yoğun haliyle yaşanan bir duygudur: Bir kız kardeşin ağabeyine duyduğu kıskançlık. Nahid Sırrı Örik, iki kardeşin İstanbul’da bir konakta başlayan, Zonguldak’ta bambaşka bir yöne sapan yaşamlarını bunun üzerine inşa eder. Kıskanmak 1946’da, kitap halinde ilk basıldığında, basında çıkan bazı değerlendirmelerde hem beğenilmiş hem de karakterleri aykırı bulunarak yadırganmıştı. Aradan geçen zaman, karakterlerin işlenişinin öz
Nahid Sırrı Örik’in Kıskanmak romanında olayların ve karakterlerin temel meselesi, en yoğun haliyle yaşanan bir duygudur: Bir kız kardeşin ağabeyine duyduğu kıskançlık. Nahid Sırrı Örik, iki kardeşin İstanbul’da bir konakta başlayan, Zonguldak’ta bambaşka bir yöne sapan yaşamlarını bunun üzerine inşa eder. Kıskanmak 1946’da, kitap halinde ilk basıldığında, basında çıkan bazı değerlendirmelerde hem beğenilmiş hem de karakterleri aykırı bulunarak yadırganmıştı. Aradan geçen zaman, karakterlerin işlenişinin öz
Postmodernizm ve Mahremiyetin Dönüşümü, özellikle son yüzyılda dünyayı derinden etkileyen Batı düşüncesiyle Batılı yaşam tarzlarını sorgulayan farklı zamanlarda yazılmış eleştirel metinleri bir araya getiriyor. Şimdilerde modernitenin toplum tasarısının nihayete erdiğine ilişkin bir mutabakattan söz ediliyorsa dahi modernite sonrası yürürlüğe giren postmodernitenin uyandırdığı beklenti, kısa zamanda birçok eleştirel dikkatin de konusu hâline geldi. Bazı eleştirmenlerce Batı medeniyetinin en baskıcı, en tota
Tükendi
Ve ben bugün biraz daha ölmüştüm fakat hiç ağlamamıştım. O, sırtıma dört kırbaç vurduğunda bile tek bir damla gözyaşı dökmemiştim. Gözlerim doluyor ama gözyaşlarım gözlerimin çukurundan akmıyordu. Her darbeyle gözyaşlarım kuruyup kalıyordu. Hayır, ben ağlayamıyordum. Alaz Altuğ Sipahi beni bu adamın insafına bıraktığı gece ben ağlamayı bırakmıştım. * Damgacının kimliği ortaya çıkmıştır. Ettiği türlü işkenceler sonucunda hayatta kalmayı başarabilen Yarasalar artık damgacıdan iki kere alacaklıdır. Ama kaçırıl
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1