Havalar çok sıcaktı; güneş ortalığı kavuruyordu, elleri bağlı iki jandarmanın arasında dolambaçlı şoseden, eriyen asfalta geçip, hızlı adımlarla yürüyerek dev binanın gölgesinden içeri girerken, epey terlemişti. Serin salon iyi gelmişti ona, gerilen sinirlerini yatıştırmış, ısınmış terli vücudunun hafifçe ılıklaşmaya evrildiğini hissettikçe, ferahlıyord.
"Yalnızdım. Kendimi, kendi ellerimle çelikten bir kafese hapsetmiştim ve özgürlüğü, görüş günlerinin dar zamanlarına sıkıştırılmış bir mahkûm gibiydim. Dışarıdaki kalabalıkların sancılı, mutsuz ilişkileri, samimiyetsizliği, benim, sokağa küsmeme ve kendimi toplumdan soyutlamama sebep olmuştu. Dışarı-daki insan yığınları, telefon sesleri, küçük bir tıkırtı, beni anlamsız bir şekilde ürkütmeye yetiyordu. Kendimle ve toplumla barışık olduğum söylenemezdi. İlişki içinde olduğum sınırlı sayıda insan vardı... Ve
Bir kadın, bir adam, bir asker ve bir çocuk....
Kıyıda akşamın son vapurunun gelmesini beklemektedirler.
Üzüntülerini, kaygılarını, başarısızlıklarını, bulundukları kıyıda bırakıp yeni bir hayata başlamak için karşı karşıya geçmek istiyorlar.
Ama gidecekleri yer umdukları yer midir gerçekten?
Yaptıkları haksızlıklar ve bu haksızlıklardan kaynaklı suçluluklar onların peşlerini bırakacak, onlara bir şansı daha verilecek midir?
'Ey karanlıklara bir mum yakmak yerine, bütün ışıkları söndüren katil! Aşk, bir kelime oyunuydu. Sende bilmedikçe adam astın. İşte bu yüzden sana katil diyorum. Şimdi eli kanlı seri bir aşığa soruyorum:
Ne hakkın vardı doğacakların cennetini çalmaya?
Ve Unutma! İhanet edenlere hakimler değil, şairler kalem kırıyor bu coğrafyada...'
Gazeteci Yazar Mehmet Derviş Canbekli, önce zatürre zannettiği rahatsızlığının akciğer kanseri olduğunu öğrendiğinde, büyük bir psikolojik travma yaşamıştı. İlk şoku çabuk atlatıp, mücadeleye karar verdi. Türkiye'de çalmadığı kapı, araştırmadığı tedavi yöntemi kalmadı. Bu süreçte yolu 2 defa Küba'ya da düştü.
Küba'da Tedavi,
Alternatif Tedaviler,
Suistimaller,
İşi Ticarete Dökenler...
Bu süreçte baktı ki, ortama tam bir kaos hakim. Hastalar ve yakınları bir karmaşa seline sürüklenmiş gidiyorlar. Buna bir
üreğinde gülün olsam
Sevginde pek derin olsam.
Gözüm açsam, seni bulsam
Yolunda ölürüm annem.
Sen yine bülbülüm olsan
Bağım bahçemi dolansan.
Gözyaşlarımda ıslansan
Yolunda ölürüm annem.
Göklerden bize bakarasın
Rahmet olup da akarsın.
Gamlı gönlümüz yıkarsın
Uğrunda ölürüm annem.
Gittin gelmez oldun annem
Sensiz hayatı neyleyim.
İnan yanıyor şu sinem
Uğrunda ölürüm annem.
Bendim düşüncen ve neşen
Bir candık can, seninle ben.
Bahtiyardım görseydim şen
Uğruna ölürüm annem.
Dualarım kanat çırpar
Ş
Tebessüm engel tanımaz!
Görme engelliler için seslendirilmiş...
İşitme engelli yetişkinler için ‘İşaret Dili'ne çevrilmiş
İlk ve tek engelsiz kitap çıktı!
"Tebessüm engel Tanımaz " sloganıyla yola çıkan BKY Yayınevi ve yazarı Halime Gürbüz, ilk engelsiz kitabı okuyucularla buluşturmanın mutluluğunu yaşıyor... Kara mizahın usta kalemlerinden Halime Gürbüz'ün hayatı ti'ye alan, hafif, yarım, eğik gülümseten deneme ve makalelerinin yer aldığı Görmedim Duymadım Gülüyorum, hafif de olsa eğlenceli ve fakat ağır
Gökçam'da doğdum, gençliğimi Ankara'da yaşadım, geri kalan ömrüm Almanya'da geçti, fakat hep Gökçamlı kaldım ve kendimi köyüme borçlu hissettim.
Gökçam'dan Esintiler (2), uzun erimli bir çalışmanın sonunda ortaya çıktı. Elimde bulunan bilgilerin, Gökçam'la ilgili edebiyat yapıtlarının ve yazarların şairlerin çokluğu, beni yazmaya itti.
Folklorik faaliyetler ve kültür yapımızı da eklersek, inanıyorum ki, bir kitap daha oluşur.
Çelik çomak oyunlarımız, bulgur çekmelerimiz, saya gezmelerimiz, düğün ve kına
"Sokak lambalarının altın sarısı şavkında ahmakıslatan; ağır ağır sedasız, nur gibi yağıyordu mübarek. Tipi, dolu ve hatta taş yağarsa, ne fark eder ki? Kor bile yağsa bana mısın, demezdi, tarif edilemez bir isyanın doruğundaydı çünkü... Cubır: "Vay Kel Hiso... Sen, çingeneyi bekçi yapmışlar, bekçilik silahıyla ilk önce babasını vurmuş, demek istiyorsun. Ama merak etme, o işi analığım Hewes yaptı, hem de silahsız. (Kahkahalar had safhadaydı.) Ve kendi kalibresinde dev gibi bir adamla evlendi, gitti. Bekçi o
En zor zamanları, iyi şiirin yarattığı umut ışığıyla yaşar insan. Şiir toplumun geleceği için en iyi ilaç olma özelliği taşır; en büyük yıkım olan savaşları hemen bitiremese de geleceğin savaşa karşı duran insanını yaratır. Hapishanelerin özgür güvercinidir şiir. Dünyanın bütün çöplerine direnen insanın en yakın savaşçı arkadaşıdır şiir. Yarının ışığını gösterir isteyene, yaşama bağlılığın nedeni olur kendisini sevene...
Aydınlanmış bireylerin bütün sanatlarla birlikte şiire sahip çıkması, yaşamsal önem ta
Suçüstü sevmelerden beslenir ırmaklar
Dağlar masum izler bırakır toynaklarına kurdun
Uzak ihtimaller kalır asır evvelinden
Senin sustuğun sessizlikler vurur kuşları
Denize düşen yılandan ürker ki martılar
Bir kabil türetir kirli törelerin
Su uyur zamanlar ne çok...
Aşka esir ol
Bir bardak çay doldur.
Rengi koyu, demi sen
Sevdayı demle bir bardak çay gibi
Yaşam gibi, mutluluk gibi
İlk yudumda sen, son yudumda sen
Mecnun olmasak da Leyla gibi sen
Vardır elbet gidilecek yön
Sevda gibi, aşk gibi, huzur gibi
Gel demene gerek yok ki
Bir çay koy gelirim ben.
Bu kitap; yazma serüvenini istikrarlı bir biçimde sürdüren Yaşar Polat'ın üçüncü kitabıdır. "Canan'a" (şiir) ve "Dört Kapı Kırk Makam" (roman) adlı eserlerinin ardından "Kadınlar Çocuklar Kuşlar" çalışması da keyifle okuyacağınız bir şiir kitabı...
Kadınlar Çocuklar Kuşlar
Bir dünya olmalı çok renkli
Güle oynaya ve zevkli
Çiçekli böcekli kelebekli
Kadınlar çocuklar kuşlar
Maviliklere doğru kanat çırpmalılar
Sıcak ülkelere uçmalılar
Vahşi yaratıklardan kaçmalılar
Kadınlar çocuklar kuşlar
Gülünce gözlerind
Toplam 170 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.