Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 44 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Tarih felsefesi deyince aklımıza ilkin, tarihsel sürecin gidişatını yöneten genel yasaları keşfetme ve tarihsel varlık alanına ilişkin kapsamlı bir bilgi oluşturma girişimi gelir. Bu tür bir düşünme çabası, Batı'da, 17. yüzyıldan başlayarak gelişim göstermiştir. Bu girişimin gerisinde, tarihsel olgulara dayanarak birtakım genellemeler yapma ve sonra da bu genellemeler üzerine kapsamlı açıklamalar getirme isteği vardır. Bu anlamıyla tarih felsefesi, tarihin kendisiyle birlikte gelişen bir alan olarak ortaya
Tükendi
Bütün bilimlerin muhtaç olduğu gibi, tarih de felsefeye muhtaçtır. Çünkü Felsefenin esası akıldır, hür düşüncedir. Bu itibarla felsefe, haklı olarak bütün bilimlerin anasıdır, bilimsel gelişmenin ve ilerlemenin temelidi. Zira felsefe, aklı sınırlandıran her şeyi reddeder, bunun içindir ki Tanrı-tabiat, insan-kâinat ilişkisinde daima ilerleme sağlanmıştır. Aksi halde ilerlemenin olması mümkün değildir.Aynı şekilde tarihi yorumlama, tarihten ders çıkarma ve geleceğe yönelik ön görülerde bulunmak için felsefen
Bu kitap tarih felsefesi üzerine bir denemedir. ´Tarih felsefesi´ terimini, on sekizinci yüzyılda, onunla eleştirel ya da bilimsel tarihten, tarihçinin eski kitaplarda bulduğu öyküleri yinelemek yerine, kendi kafasında kendi kendine kurduğu bir tarihsel düşünme tipinden başka bir şey kastetmeyen Voltaire buldu. Aynı adı Hegel ile on dokuzuncu yüzyıl sonundaki başka düşünürler de kullandı; ama ona çok farklı bir anlam verdiler ve tarih felsefesini evrensel tarih ya da dünya tarihi anlamına gelen bir şey olar
(1901-1974) İstanbul'da doğdu. Mülkiye'den mezun oldu, 1924-33 arasında çeşitli kentlerin liselerinde tarih, coğrafya, psikoloji ve sosyoloji öğretmenliği yaptı. 1933'teki Üniversite Reformu ile İstanbul Üniversitesi'nde görevlendirildi. 1940'ta felsefe profesörü oldu. Sosyoloji Bölümü'nün kurulmasını ve kurumsallaşmasını sağladı. 1944-48 yıllarında İTÜ'nün daveti üzerine sanat tarihi dersleri verdi. Çalışmalarını uluslararası platformda da sürdürdü. UNESCO Üyeliği'nin ardından ISA'nın (Uluslararası Sosyolo
Moğol istilası altında siyasi istikrarını kaybetmiş ve her köşesinde irili ufaklı yerel beyliklerin türediği 13. yüzyıl sonu Anadolusunun kuzeybatı ucunda, Bizans sınırında küçük bir beylik olarak ortaya çıkan ve kısa zamanda bölgenin en büyük gücü haline gelen Osmanlı Devleti´nin kuruluşu hala tam olarak aydınlatılamamıştır. Modern tarihçilik yüz yıldır Osmanlının kuruluşu sorunsalıyla uğraşmakta, bu konudaki tartışmalar, bitmek şöyle dursun, daha da şiddetlenerek sürmektedir. 20. yüzyıl başlarından bu
Tükendi
Türkiye´de Osmanlı İmparatorluğu hala büyük ölçüde tarih dışı, değişmeyen bir oluşum olarak görülüyor. Değişim ise, gerek Osmanlı gerekse günümüz tarihçilerince genellikle bir olumsuzluk olarak değerlendiriliyor. Osmanlı "klasik" dönemi esas alındığında, bundan sonrasına bir bozulma, çürüme ya da kimlik aşınması, taklitçilik olarak yaklaşılıyor. Tarihçiler hala büyük ölçüde klasik dönemin "ihtişamı"na övgü düzmekle son dönemin "izmihlal"ine dövünmek arasında sıkışmış bir zihinsel ortamda konularına yaklaşıy
Tarih Felsefesi, iki kısımdan, yani yapılmış edilmiş şeyler ile bunların ''hikaye'' edilmesinden oluşan tarih hakkında, genellikle şöylesi sorulara cevap bulmaya girişen bir felsefe dalıdır: Tarihin gidişinde bir örüntü var mıdır? Tarihin bir amacı var mıdır? Doğabilimleri ile tarih arasında nasıl bir ilişki vardır?
Tükendi
Hayat canlı bir organizma gibidir; gelenek ve göreneklerimiz, yönetim sistemimiz, yemeklerimiz, elbiselerimiz her geçen günle değişiyor. Bu değişmeler hayatın dinamizminin bir sonucudur. Bünyesindeki bu muharrik güçten yoksun bulunsaydı, fosilleşmek hayatın kaderi olurdu. Canlılığın kaçınılmaz bir özelliği olan değişmelerde bizi toplum olarak devam ettiren tarih şuurudur. Bu şuurumuz eksik olursa, her renkten renge girişimizde kendimizi milletçe yeni bir kişiliğe kavuşmuş zannederiz; bu da milli şuurumuzun
"Dünyanın tam bir tarihi, en atılganların ve hatta en safların cesaretini kıracak noktalara sahiptir. Bu tarih kıyısı olmayan, ne başı ne de sonu olan bir nehir değil midir? Ve bu benzetme bile yetersizdir: dünya tarihi bir nehir değil de, birçok nehirdir. Ne mutlu ki, tarihçiler aşırı bolluktaki malzemeyle boğuşma alışkanlığına sahiptirler. Bunlar tarihi kesimlere ayırarak (siyasal, iktisadi, toplumsal, kültürel tarih) bu aşırı bolluğu basitleştirmektedirler. Özellikle de, zamanın çeşitli zamansallıklar ha
Mostar Dergisi'nin "Tarih Diyalogları" köşesindeki yazılardan derlenerek hazırlanan "Konuşan Tarih" kitabı, tarihî hadiselerin nasıl değerlendirilmesi konusunda farklı ve derin bir bakışı, kendine özgü bir üslupta ele almaktadır. Konuşan Tarih kitabı bilgi ve belge yığınları arasında ideolojik tartı şmalara gömülürken tarihin esas fonksiyonunun göz ardı edilmemesini zihnimizdeki tarih felsefesi ile ilgili boşluğu doldurmamız gerçeğini açıkça göstermektedir
Tükendi
Tarih düşüncesi, insanın yapıp ettikleriyle gerçekleştirdiği evren tasavvurunun anlatım yoludur. Evren tasavvuru, evrenin oluşumuyla başlayıp insanın yaratılışı, görevleri, yaşayış tarzı ve ölüm sonrası hayatıyla devam eden teorik bir çerçevedir. Bu teorik çerçevenin merkezini oluşturan insanın yapıp etmelerinin anlatımı tarih düşüncesinin içeriğini vermektedir. İnsana özgü en üst bilinç durumlarından biri olan kendilik bilinci de tarih düşüncesiyle gerçekleşmektedir. Modern dönemde evren tasavvurunun içe
Tükendi
Bu kitap sadece bir tarih kitabı değildir. Bir acının ortaya dökülmesi, bir yaranın kanatılması ve gelcekteki bir düşün paylaşılmasıdır aynı zamanda. En temel hedefi faydalı sorular sormak ve okuyucularına, daha derin ve ufuk açıcı sorular sorabilme cesaretini verebilmektir. Bu kitap sadece bir yolculuktur.sadece geçmişe doğru bir yolculuk değil, her insanın kendi yüreğine doğru yapması gereken bir yolculuktur. Nasıl büyüdüğümüzü, kırılma noktalarımızı, yaralarımızı, bizi diğerlerinden ayıran sosyolojik
Tükendi
Bu kitap sadece bir tarih kitabı değildir. Bir acının ortaya dökülmesi, bir yaranın kanatılması ve gelcekteki bir düşün paylaşılmasıdır aynı zamanda. En temel hedefi faydalı sorular sormak ve okuyucularına, daha derin ve ufuk açıcı sorular sorabilme cesaretini verebilmektir. Bu kitap sadece bir yolculuktur.sadece geçmişe doğru bir yolculuk değil, her insanın kendi yüreğine doğru yapması gereken bir yolculuktur. Nasıl büyüdüğümüzü, kırılma noktalarımızı, yaralarımızı, bizi diğerlerinden ayıran sosyolojik ve
Tükendi
Bu kitap sadece bir tarih kitabı değildir. Bir acının ortaya dökülmesi, bir yaranın kanatılması ve gelcekteki bir düşün paylaşılmasıdır aynı zamanda. En temel hedefi faydalı sorular sormak ve okuyucularına, daha derin ve ufuk açıcı sorular sorabilme cesaretini verebilmektir. Bu kitap sadece bir yolculuktur.sadece geçmişe doğru bir yolculuk değil, her insanın kendi yüreğine doğru yapması gereken bir yolculuktur. Nasıl büyüdüğümüzü, kırılma noktalarımızı, yaralarımızı, bizi diğerlerinden ayıran sosyolojik ve
Tükendi
"Bir çağın hakim fikirleri, o çağın hakim sınıfının fikirleridir", amenna. Peki ama o çağın ezilen sınıflarının fikirleri, duyguları nereye gitmiştir bu denklemde? Tabii ki bastırılmış, o çağın bilinçdışına itilmiştir. O yüzden de bu "bastırılmış olanın geri dönüşünü" anlamlandırabilmek için, psikanalizin yöntemine, bilinçdışına bilinçli davranışları etkileyen, yönlendiren ve zaman zaman da belirleyen potansiyelini kavrama tekniklerine ihtiyacımız var. Devrim daima "bastırılmış olanın geri dönüşü" olarak an
Tükendi
Michel-Rolph Trouillot, Aydınlanma'nın (veya o hat üzerinden devam edersek bugünkü "yüksek" medeniyetin) tam ortasında duran bir çelişkiyi ele alıyor. İnsanlık adına ortaya atılan büyük fikirlerin ancak belli suskunluklar pahasına kabul görebildiğini anlatıyor: Şöyle diyor: "Aydınlanma Çağı öyle bir çağdır ki Nantes'lı köle simsarları unvan satın alıp felsefecilerle kol kola yârenlik edebilir. Özgürlük savaşçısı Thomas Jefferson, hiçbir ahlâkî veya entelektüel sıkıntı yaşamadan köle sahibi olabilir." "Tari
Tükendi
Cioran'a göre tarih, birtakım atlıların -ya da zırhlıların- halkları çiğneyerek ilerlemesinden ibaret... Mutluluk fikrinin tarihte oynadığı rolü ele alan Cioran, ütopyaların çıkış zeminini ve gitgide insandan uzaklaşmalarını kendine has, müstehzi üslubuyla dile getiriyor. Geçmişte kalmış ya da gelecekte kurulacak bir altın çağ yerine öncesiz sonrasız şimdi'nin altını çiziyor Cioran.
Tükendi
Tarih ve Toplumsal Kuram, tarih metodolojisinin kilit metinlerinden biri. Kilit, kitabın açılış cümlesindeki soruda gizli: Toplumsal kuramın tarihçilere faydası nedir ve tarihin toplumsal kuramcılara faydası nedir?. Peter Burkeün bu çalışması, tarih disiplinini açmaya bir çağrı. Tarih ile sosyal bilimlerin diğer alanları arasındaki sınırları sorgulayan; tarihi daha fazla sosyal bilimsel, sosyal bilimleri de daha fazla tarihsel olmaya davet eden bir çağrı... Tarih ve Toplumsal Kuram; her türlü teoriden, mode
Tükendi
Melek metaforu, zamanın metafizik var oluşunun ilginç bir yansıması gibidir. Zaman, nihilist ve sonsuz bir meleğin kanatlarında, bilincimize inen ve varoluşumuzu belirleyen en önemli varlık kategorilerinden birisidir. Tarih kavramını var eden ironik ama bir o kadar da gerçek olan bu durum, zamanın elinden tutan bu meleğin kanatlarında, bizi şuurumuz içinde var olan geçmiş, hal ve geleceği kapsayan "mutlak anın" bilincine taşır. İronik bilincimizle uyanışımızı sağlayan bu melek hayatı yozlaştıran o kısır dön
Tükendi
Avrupanın kendi geçmişiyle radikal bir şekilde bağının kopması, Sanayi ve Fransız Devriminin etkisiyle meydana gelmiştir. Tarihsel deneyim kavramı, dildeki var olan konseptin, gerçeğin ve bilginin, nasıl karmakarışık hale geldiğini soruşturur. Kopmalar mantığa aykırıdır, geçmiş ve mevcut anın ayrımını içerdiği gibi bu ayrımı, tarihsel birikim açısından da alt etmeye çabalar. Deneyim, genellikle tarihsel deneyim ile uyum içerisinde olan yoksunluk, acı, aşk ve tatmin gibi duyguları bir araya getirir. Ayrıca,
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 44 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1