Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 252 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
İslam´ın miladi VII. yüzyılda Mekke´de doğmasından ve Hz. Muhammed´in (s.a.v) peygamberliğinin on ikinci yılında (m. 622) Medine´ye hicretinden sonra, yeni bir devlet ortaya çıkmış ve bu devlet, toplumsal hayatı düzenleyen hukuki faaliyetlerinde, genel olarak Kur´an´ın hükümleri ile Hz. Peygamber´in yorum ve uygulamalarını esas almıştır. Kur´an ve sünnetin sayılı ve sınırlı naslarının, sayısız ve sınırsız hayat hadislerine uygulanması sırasında ise, İslam hukukçuları söz konusu nasların yorumlanması faal
Kur’ân-ı Kerîm’in yüceliğini, bütün insanlar ömürleri boyunca uğraşsalar yine de anlatmaya güçleri yetmez. Kur’an, ilâhî sanatın kelâm sırrıdır. Kur’an dışında, tüm yazılanlar eskimeye, hükümlerini yitirmeye mahkûmdur. Her şey sonludur. Kur’an’ın her geçen gün daha canlı ve ebedî olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Onun bilimsel hikmetleri zaman içinde âdeta yeniden canlanıyor. Bizim gözümüz hep canlı olan âyetlerin sırrını, zaman içinde fark edebiliyor. Her gelen nesil onda yeni bir hikmet buluyor. Şüphes
Tarihte ve günümüzde insanlık Allah ile kul arasında olan ilişkinin boyutlarını, Yaratıcının dünyadaki varlıklarla olan irtibat noktalarını, sonsuz ilim, kudret ve iradesi karşısında insana ait olan irade ve kudretin sınırlarını bilmek istemektedir. Söz konusu bağlantı noktaları içinde şer konusunun incelenmesi büyük önem arz eder. Şer meselesinin İslâm düşüncesindeki anlamı, önemi ve işgal ettiği yerin tespiti açısından Sünnî kelâm ekolünün kurucu ve çok önemli temsilcilerinden biri olan Mâtürîdî’nin konuy
Sıbyan mekteplerinde 19. yüzyılın ortalarına kadar yazarı ve yazıldığı tarih belli olmayan Elifbâ Cüzü kullanılarak önce Kur’an öğretimi yapılmış, Kur’an okuma belli bir seviyeye geldikten sonra Osmanlı Türkçesi ile yazılmış metinlerin okunmasına başlanmıştır. 19. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı Türkçesi öğretiminin geçmişe nazaran daha önemli hale gelmesi ile Osmanlı Türkçesi öğretimini önceleyen yeni elifbalar hazırlanmıştır. Aynı elifba ile hem Osmanlı Türkçesi’nin hem Kur’an’ın öğretilmesinin mah
İnsanlık tarihi, inançlarının, kültürlerinin, renklerinin, ırklarının, ilmî ya da siyasi düşüncelerinin farklılıklarından dolayı, toplu hâlde veya münferit olarak kurşuna dizilen, yakılarak, linç edilerek, ya da işkence yapılarak öldürülen milyonlarca insanın acı öyküleri ile doludur. Amerika Birleşik Devletleri’nde yaptığımız araştırmaya esas, incelemelerimize konu olan siyahların dramı da bir bakıma böyle bir acı öykünün tarihî bir analizidir. Hayatta kalabilmek için beyazlara karşı ırk ve kültür üstünl
Su, canlıdır, Allah’ı zikreder, O’na şükreder, hamd eder. Su, bütün biçimlerin kendinden çıktığı esas madde, varoluşun özü, yaratılışı önceleyen ve onu sağlayan temel unsurdur. Yaradılış su ile başladı. Bir damla sudan yaratılan, su içinde serpilen, su kenarına yurt kuran, suyla temizlenen, susuzlukla terbiye edilen, hayatı su ile devam eden ve sudan mahrum kaldığında sona eren insanoğlunun künhünde hep su oldu. Bu şekilsiz, kokusuz, renksiz ve tatsız mucize, binlerce yıllık çağıltısıyla kültürlerin gelişme
Türkler İslâm ile tanıştıktan sonra hem siyasi hem de ilmî alanda çok hizmet etmişler, dine dayalı olarak üretilen bu kültüre ciddi anlamda katkı sunmuşlardır. Ebû Hanîfe, İmam Mâtürîdî, Ahmet Yesevî, Musa Cârullah Bigiyef gibi büyük isimler Türklerin egemen olduğu veya bulunduğu coğrafyalarda yetişmişlerdir. Bu insanlar son din olarak gönderilen ilahî emaneti, aslına uygun ve müntesiplerinin ihtiyacına cevap verecek şekilde yorumlamaya devam etmişlerdir. Bu eser, aslında bütün İslâm dünyası ile alakalı olm
Tükendi
10 yüzyılda İslâm âleminde ciddi siyasî ayrılıklar yaşanmış, devletler ve emirlikler, Şiîlik ve İsmâilîlik gibi mezhepleri resmî olarak benimsemiştir. Bâtınîler gibi muhtelif mezhep mensupları kendi başına siyasî bir otorite ve güç hâline gelmiş; Fâtımîlerin egemenliğinde yaşayan Sünnî âlimler gibi içinde bulundukları devletten farklı mezheplere mensup âlimler, kimi zaman zulüm boyutuna ulaşmış zor şartlar altında ilmî çalışmalarını yürütmüşlerdir. İslam Düşüncesi Havzaları dizimizin bu yeni kitabı, dünya t
Mezhepler konusunda klasik dönemde yapılan çalışmalarda göze çarpan en önemli unsur fırkaların tanıtımı ve görüşlerin aktarımındaki tarafgir tutumdur. Bu durumun birçok sebebi vardır; en önemlilerinden biri, müellifin bir mezhebe aidiyeti ve düşünce dünyasının oluşumunda mezhepsel unsurların etkili olmasıdır. Bu sebeple müellif kendi bulunduğu düzlemi esas kabul ederek diğer dinî yapıları eleştiriye tâbi tutar. Fahreddin Râzî’nin Türkçede ilk kez basılan er-Riyâzu’l-Mûnika fi Ârâi Ehli’l-İlm isimli eseri me
İbn Tufeyl’in Modern Batı Düşüncesi Üzerindeki Etkisi, 12 yüzyılda Endülüs’te yaşamış bir Müslüman filozof olan İbn Tufeyl’in önde gelen Avrupalı düşünürler üzerindeki etkisini ele alan bir makaleler derlemesidir. Yazara göre, İbn Tufeyl’in felsefi romanı Hayy bin Yakzan, Bilim Devrimi’ni müjdeleyen en önemli kitaplardan biri olarak kabul edilebilir. Bu çerçevede İbn Tufeyl’in düşünceleri, Thomas Hobbes, John Locke, Isaac Newton ve Kant gibi filozofları derinden etkilemiş ve söz konusu filozofların kitaplar
“Kâinatta hiçbir şey velayet kadar konuşulmamıştır.” “Yeryüzünde insanlar, velayete çağrıldığı kadar hiçbir şeye davet edilmemiştir.” “Hiçbir balta, velayete vurulduğu kadar dinin köküne vurulmadı.” Yukarıda yazılanlar Kur’an’ın “hurûf-u mukataa”sı kadar önemlidir. Bu sözler “hak için varım” diyen bütün onurlu insanları istifhama çekmektedir. Kur’an ile meşgul olanlara şöyle bir soru sorulabilir: “Dinin en belirgin çehresi nedir?” Böyle bir soru ve bunun cevabı her şeyi ortaya koyar. Dinin en belirgin
Günümüze değin yapılan çalışmaların genellemeci bakışları neticesinde, Şiî kelamının -imamet bahsi hariç- Mutezile kelamından iktibas bir kelam sistemi olduğu algısı ortaya çıkmıştır. Fakat elinizdeki kitap, Şiî kelam sisteminin yetkinleşmesinde büyük paya sahip Nasîruddin Tûsî ve eseri Tecrîdü’l-itikâd ve bu esere yazılan şerhler üzerinden, Şia’nın kelam meselelerinde Ehl-i sünnetten de kayda değer bir oranda etkilendiğini göstermeyi amaçlamaktadır. Şia’nın dört büyük hadis kitabında, hata yapmanın, Ehl-i
Amacını eşyanın hakikatine ulaşmak olarak belirlemiş olan klasik felsefe, bu amacına ulaşabilmek için gerekli ontolojik ve epistemolojik imkânlara sahip olduğunu iddia etmektedir. Bu iddianın temellendirilmesi sadedinde belli bir varlık anlayışı geliştirmiş ve buna uygun bir bilgi anlayışı ortaya koymuştur. İnsan gücü nispetinde eşyanın hakikatine nasıl ulaşabilir diye sorduğumuzda, karşımıza klasik felsefenin “akledilirler” anlayışı çıkmaktadır. Buna göre akledilirler, ulaşılmak istenen eşyanın hakikatine
Dünyasını inançla inşa etmeyenin ahireti mamur olmaz. Dünya hayatı bir oyun ve eğlence olarak algılanmayacak kadar değerli bir yerdir. Kısasıyla uzunuyla, zenginiyle fakiriyle, kölesiyle efendisiyle, amiriyle memuruyla, sultanıyla halkıyla bütün insanlar nihayetinde Azrail’in uzattığı eli tutarak bu dünyadan ayrılmıştır. İşte bu nasıl bir gerçeklikse İslam inancındaki ölüm sonrası hayat da o kadar gerçektir. Ahiret, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızın karşılığının alınacağı yerdir. Ahiret, kendilerini ila
Tükendi
Önce bilgeliğiyle sonra liderliğiyle tanıdık onu. Asıl önemli olan, liderliğinin bilgelikle desteklenmiş olmasıydı. Örnek bir Müslüman, örnek bir siyaset adamı, örnek bir dava adamı olmanın yanında sanatla, edebiyatla, felsefe ve kültürle iç içe olan bir lider. Hukuktan siyasete felsefeden dine pek çok ilgi alanı bulunan ve bahsi geçen hususlarda son derece liyakatli tespitlere/çözümlere/tekliflere sahip bir lider Aliya. Bosna bağımsızlık Savaşı'nın muzaffer komutanı, Bosna Hersek'in kurucusu ve ilk cumhurb
İslam, insanların yaşamlarını sahih bir kulluk, vicdani bir hakkaniyet ve hukuki meşruiyet içerisinde sürdürmelerinin yolunu öğretmek için gönderilmiştir. Bu durum kulluğu, yaşamın bütün alanlarındaki bir suruş ve tutuma dönüştürürken meşruiyet ve haklılığı da bunun temeli ve ölçüsü haline getirmiştir. bu sebeple meşruiyet ve haklılık ile temellendirelemeyen bir fiil iyi niyetli dahi olsa sevaba ulaştırmadığı gibi hukuki himayede görmez. İslam hukuku, kulluk ödevine halel vermeksizin beşeri ilişkiler tes
Tükendi
İslâm düşüncesinde Allah-âlem ilişkisi bağlamında beliren en büyük sorun, ezelî varlık ile yaratılmış varlıklar arasındaki nedensel ilişkiyi izah noktasında ortaya çıkmaktadır. Meselenin bir ucunu, sonsuz varlığın naslar çerçevesinde doğru biçimde anlaşılacağı oluştururken, diğer tarafta ise sınırlı varlığın kendini ve içinde olduğu tabii düzeni anlamlandırma çabası durmaktadır. Kelâmda Nedensellik, ilk dönem kelâmında Müslümanların tabiat ve insan hakkındaki ilk fikir yürütmelerinin teolojik arka planını,
Kitap Tanıtım Yazısı : Elinizdeki kitabın amacı, Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Bâcce, İbn Tufeyl, İbn Rüşd, Sühreverdî, Esirüddin el-Ebherî, Kutbüddin er-Râzî ve Molla Lütfi gibi pek çok önemli filozofu bünyesinde barındıran İslâm felsefesi geleneğinin bütün araştırmalarının temelini oluşturan ortak çerçeveyi belirginleştirmektir. Kitapta önce felsefe geleneğinin varlık tasavvuru, ardından da bu tasavvurun kelam ve tasavvuf geleneğine etkisi ele alınmaktadır. Felsefe geleneğinin varlık tasavvuruna ilişkin an
İslam ve siyaset ilişkisini ele alırken münferit eserlere bakmakla yetinmektense diyakronik bir söylem incelemesi dönemler arasındaki tasavvur değişmelerini anlamayı kolaylaştırır.Orta Çağ Müslüman düşüncesinin önemli isimlerinden İbnTeymiye'nin ise siyasal alanla ilgili temel problemlere diğer düşünürlerden farklı bir şekilde cevap verdiğini düşünmek için elimizde pek çok sebep var.Kelam ve siyasetin söylemlerini takip eden Ovamir Anjum, İslam ve siyaset ilişkisine dair tartışmaları modern zamanlardaki büt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 252 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1